8. Anadolu Pisidyası Yalvaç’tan geçmesi
“Öteki uluslardan olanlar bunu işitince
sevindiler ve Rab`bin sözünü yücelttiler.”
(Elç.İşl.13:48)
Havari Aziz Pavlos’un yol arkadaşı Havari Barnabas ve onun yeğeni Markos ile birlikte, Baf’tan Anadolu’ya geçerek, tarihi önem taşıyan ilk misyon gezisine devam etmesi, M.S 45 yılının sonbaharının sonuna rastlıyordu. ”Elçilerin İşlerinden” onların Aksu ırmağının Antalya körfezine döküldüğü noktada karaya çıktıklarını ve oradan Pamfilya’nın iç kısımlarından Perge’ye doğru ilerlediklerini öğreniyoruz (Elç.İşl.13:13). Orada, genç Markos yükselen yüce dağları görünce karşılaşacakları güçlükleri aklına getirerek paniğe kapıldı ve Kudüs’e geri dönmek istedi. Böylece, dünya uluslarının iki büyük öncü misyonerinin, ileride İncil yazarlarının ”ilki”olan Markos ile işbirliği son bulmuş oldu.
Perge’den, Anadolu’nun başka büyük bir merkezi olan Pisidya’nın Yalvaç kentine doğru ilerlediler. Pisidya yaylasına çıkan dağlık geçide ulaşıncaya kadar, Aksu ırmağının yatağını takip ederek üç gün süreyle yürümeye devam ettiler. Deniz seviyesinden 950 metre yükseklikte bulunan Eğirdir gölünü geride bırakıp daha da yükseğe çıktılar. Altıncı gün hedeflerine, yani günümüzde Sultan Dağı diye bilinen 1.100 metre yükseklikteki geniş sıradağların geniş eteklerine yakın Pisidya’nın Yalvaç o dönem kullanılan ismiyle Antakya kentine ulaştılar.
Peki, neden Havari Pavlos Asya’daki faaliyetleri için Pisidya’nın Antakya kentini hedef olarak seçmişti? Pisidya, eski Galatya hükümdarı ”Aminda” Krallığının güney kısmını teşkil ediyordu ve o dönemde Galatya, Roma eyaletlerinden biriydi. Roma İmparatorları Augustus ve Claudius, eşkıya çeteleriyle mücadele etmek için her yerde kıdemli Roma askerlerinden oluşan yerleşim merkezleri kurmuşlardı. Antakya’nın ilk göçmen akıncıları bu dağlık bölgelerin korunması için Sezar’ın emriyle bir dönem Fransa’da askeri eğitim görmüşlerdi.
Antakya şehri, I. Selefkus tarafından babası Antiok’un onuruna kurulmuştu. Başka bir bilgiye göre ise üçüncü Antiokus tarafından kurulmuştu ve Roma egemenliği hüküm sürdüğü dönemde Pisidya’nın başkentiydi.
Dini açıdan Antakya kutsal bir şehir sayılıyordu. Men diye anılan yerel bir Tanrı’nın ibadetine ithaf edilmişti. Bunun yanı sıra başka ilahlara da tapıyorlardı ve özellikle geceleri, Antakya’daki putperestler adaklarını Güneş, Ay ve diğer yıldızlara armağan ederek iğrenç seks partileri tertip edip, törenler düzenliyorlardı ve tapınaktaki hayat kadınlarıyla birlikte eğleniyorlardı. Antakya’nın çevresinde bulunan kocaman mermer parçaları, ustalıkla işlenmiş şeritli sütünlar hala korunmaktadır ve tüm bunlar Antakya Akropolu’ndeki bir tapınağın kalıntılarıdır.
Havari Aziz Pavlos, Anadolu’daki misyonerlik çalışmalarına bu şehirle başlamaya karar verdi. Tabii ki Roma Hukuku, imparatorluğa ait resmi dine aykırı, yeni bir dinin İmparatorluğun sınırları içinde yayılmasına izin vermiyordu. Fakat Museviliği kabul edenlerin eğitim görmeleri ve ibadet etmeleri amacıyla devlet tarafından orada toplanmalarına izin verilen Sinagoglar da mevcuttu. Bildiğimiz gibi, Havari Aziz Pavlos bu yüzden ziyaret ettiği her şehirde ilk işi Yahudi cemaatine yaklaşmak ve orada çadır bezi dokumaclığında iş aramaktı. Dönemin adetlerine göre de çadırın içinde kalması ve faaliyetlerini sürdürmesi gerekiyordu. Şüphesiz, yol arkadaşı Barnabas ile birlikte Antakya’ya vardığı zaman aynısını yapmıştı.
Elçilerin İşleri bölümünde bize bildirildiği gibi İlk Cumartesinden hemen sonra yerel Sinagog’u ziyaret ettiler. Pavlos kendini Yasa Öğretmeni ve Barnabas’ı levi olarak tanıttı. Dua, mezmurlar, Yasa ve Peygamberlerin söyletilerinden ayetler okunduktan sonra, Sinagog yöneticileri, ”Kardeşler, halka ilaveten söylecek bir sözünüz varsa, şimdi söyleyin.” diye sözü yüksek konuklara verdiler (Elç.İşl.13:15). Pavlos o zaman ayağa kalktı, Ahit’teki kutsal metinleri yorumladı ve istediği mesajı vermek için konuşmasını önünde duran dinleyicilere göre ayarladı (Elç.İşl.13:15-41).
Sinagog’tan çıktıkları zaman, Pavlos’un konuşmasından etkilenen yetişkinler, Tanrı’dan korkanlar ve birçok iyi niyetli Yahudi onların etrafını sardı ve Pavlos’tan İsa’nın kişiliği hakkında daha fazla bilgi vermesini ısrarla talep ettiler. Hakikaten, bir sonraki Cumartesi Havarilerin vaazından haberdar olan neredeyse şehrin tüm sakinleri Rab’bin müjdesini duymak için toplanmışlardı. Fanatik Yahudiler Pavlos’un, onların İsrail’in şanlı soyundan gelmelerinin hiç önem taşımadığını, fakat Mesih İsa’ya olan imanın önemini savunmasını kabul etmek istemiyorlardı. O ”İsa’nın önünde ne Yahudi ne de Greksiniz, çünkü siz Rab İsa’nın önünde birsiniz” diye sarfettiği sözlerle zirveye çıkmıştı (Gal.3:28). Tüm bunların fanatik Yahudiler tarafından küfür ve beddua olarak algılanmasına rağmen, putperestler Havariler’in bu yeni iletisini coşkuyla kabul ediyorlardı.
Bu kritik anda, Havari Aziz Pavlos kendisine gelen İlahi İlham’dan sonra, resmi din Musevilik ile ilişkilerini kesip dünya uluslarına yönelince hayatının ve Misyonerlik çalışmalarının en büyük kararını almış oldu. Onun bu hareketi RAB İsa’nın gelecekteki Kilise’si için büyük anlam taşıyordu. Kendisini herkesin duyması için yürekten gelen gür sesiyle Sinagog’taki Yahudiler’e, ”Tanrı’nın buyruğunu önce sizlere, Antakya’daki Yahudiler’e duyurmamız gerekiyordu. Fakat siz bunu kabul etmiyorsunuz ve ebedi hayatı takdir etmemekle kendinizi mahkûm ediyorsunuz, bu yüzden biz dünya uluslarına yöneleceğiz, ”diye seslendi. Bu da Dirilmiş İsa tarafından tercih edilmesinin onayıdır, “Yeryüzünün dört bucağına kurtuluş götürmen için seni uluslara ışık yaptım” (Elç.İşl.13:46-47). Milli gruplar, sadece bazı ”seçkin kişilerin” değil fakat herkesin aydınlığa ve esenliğe kavuşacağını duyunca yürekten sevindiler, Rab’bin müjdesini kabul ettiler ve iman ettiler.
Yahudiler bu olaydan sonra, Havariler’e Sinagog’u ziyaret etmelerini ve tekrar söz almalarını yasakladılar. Bundan böyle Pavlos ve Barnabas vaazlarına inanan yakınlarının ve arkadaşlarının evlerinde davetli olarak devam ettiler. Bu da pratikte yeni bir geleneğin doğmasına yol açtı. Böylece, Havarilerin etrafında Antakya’nın genç Kilisesinin temelleri atılıyordu. Zamanla Anthios (Pike) nehrinin sularında ilk vaftizlerin de yapılmasına başlandı. RAB’bin müjdesi kısa zamanda şehirlerden kırsal bölgelere de yayıldı. Pazar yerine inen köylüler Hristiyanlığı kabul ederek mutluluk duyan şehirdeki tanıdıklarını gördükleri zaman Havarileri kendi kentlerine veya kendi köylerine davet etmeye başladılar.
İki Havari Sultan Dağ’ın yamaçlarında ve gölün kıyısında bulunan birçok küçük kentten geçtiler. Oralarda bir seneye yakın çalışmalarını sürdürdüler. Yahudi ırkından gelmeyen Hristiyanlar’ın oluşturduğu Anadolu’nun İlk Kilise’si Pisidya’nın Antakya kenti merkez olmak üzere kurulmuştu.
Ses kaydιnι dinleyiniz:
https://www.youtube.com/watch?v=ScPh7dpUrkk
Havari Aziz Pavlus’un Hayatı – Bölüm 8
SOTİRİOS TRAMPAS, PSİDYA METROPOLİTİ, AZİZ PAVLOS, DÜNYA ULUSLARINA GÖNDERİLEN ELÇİ