9. Konya ve Hatunsaray’da
“Aynı şekilde Konya`da da Yahudiler`in havrasına giren
Pavlus`la Barnaba öyle etkili konuştular ki,
hem Yahudiler`den hem de Grekler`den* çok kişi iman etti.”
(Elç.İşl.14:1)
Havari Pavlos’un ve Barnabas’ın ağzından Tanrısal sözleri kabul eden Antakya ve Pisidya’nın tüm eyaletleri zengin meyvelerini vermeye başlamıştı. İsa’ya iman edenlerin bir kısmını Yahudiler, büyük bir kısmını da diğer uluslardan gelenler oluşturuyordu. Yahudiler RAB İsa’nın İncili’nin ülke genelinde yayıldığını görünce üst sınıfın saygın kadınlarını ve şehrin ileri gelen erkeklerini Pavlos ve Barnabas’ı bölge sınırlarının dışına atmaları için kışkırttılar (Elç.İşl.13:50).
Havariler misyonerlik görevlerine başka yörelerde devam etmek üzere Antakya’dan ayrılmalarına rağmen Pisidya’nın geniş çevresinde dinamik ve sağlam temellere dayalı bir kilise bırakmışlardı. Luka ”Havariler’in İşleri” eserinde bu olay hakkında, ”Hristiyanlar sevinç ve Kutsal Ruh ile doluydular” diye bahsediyordu (Elç.İşl.13:52).
İki Havari’nin Konya’ya gitmek amacıyla, Psidya’ya bağlı Antakya kentini terketmeleri, M.S 46 yılının sonbaharına rastlıyordu. İki şehir arasındaki tehlikelerle ve zorluklarla dolu 120 kilometrelik yolu, sert ve tekdüze bir çölden geçerek katetmeleri gerekiyordu. Günlerce süren bir yolculuktan sonra yorgun argın bir halde ufuk çizgisinin ötesinde Konya vahasına ulaştılar. 1030 metre yükseklikte kurulmuş olan bu şehir, yemyeşil bahçeleriyle hoş bir görünüme sahipti. Bölgede bulunan Galatyalılar, Romalılar ve Yahudiler’den oluşan şehrin sakinleri, dokumacılıkla uğraşıyorlardı. Bu durum Pavlos’un çadır bezi dokumacılığında iş bularak rahat ve saygın bir hayat sürmesini sağlıyordu.
Havari Aziz Pavlos burada da eski alışkanlığına devam etti ve Konya’nın Sinagog’unda Tanrı’nın sözünü duyurmaya başladı. Buranın koyu Yahudileri, Antakya’da da olduğu gibi, kendi ibadet yerlerine girmelerini yasak ettiler. Bundan dolayı vaazlara, Hristiyanlığı kabul eden ve toplantıya komşularını ve arkadaşlarını heyecanla davet eden eski putperestlerin evlerinde devam edildi. Böyle bir toplantıda, soylu bir aileden gelen evin kızı Thekla, Havari Aziz Pavlos’un konuşmasının içeriğine hayran kalarak onu saatlerce izledi. Bunun meyvesi de İsa’ya iman etmesi oldu. İleride vaftiz olduktan sonra, kendini uğruna kovalandığı ve işkencelere maruz kaldığı Hristiyan dinini yaymaya adadı. Adı, Hristiyanların Şehitler Kitabında İlk kadın Şehit ve İzapostol Tekla olarak geçmektedir ve Azize Tekla’nın yortusu kilisemiz tarafından 24 Eylül’de anılmaktadır.
Havariler Konya’da bir yıldan fazla kaldılar ve faaliyetlerde bulundular. Şehri merkez tutmak üzere, çevresindeki yörelerde, şehirlerde, köylerde geniş kapsamlı gezilerine devam ettiler ve ardından oralarda küçük yerel, kırsal kiliseler kuruldu. Luka, Konya’daki misyonerlik çalışmalarının vesilesiyle ”Lütfun sözlerini duyan ve Havariler’in gerçekleştirdikleri mucizeleri gören çok sayıda Yahudi ve Putperest Mesih’e iman etti.” diye açıklamada bulundu (Elç.İşl. 14:1:3).
Yahudiler, burada da problem, gerginlik ve ikilik yaratmaya devam ettiler. Putperestleri bile Havariler’e karşı çıkmak için kışkırtıyorlardı (Elç.İşl.14:2-6). Nihayet, şehrin sakinleri arasında ikilik yaratmayı başardılar. Bazıları Yahudiler’in, bazıları da Havariler’in tarafını tuttu. Durum çıkmaza ulaşınca Havariler, Putperestlerin ve Yahudiler’in ağalarla birlikte kendilerine kötülük yapmaya ve onları taşlayarak öldürmeye hazır olduklarını arkadaşlarından haber aldıkları zaman Konya’yı terkettiler. İsa Mesih’in kendilerine, ”Sizi bir şehirden kovdukları zaman bir diğerine gidin” diye tembih ettigi gibi komşu çevrede bulunan Göller Yöresine sığındılar (Mat.10:23).
Dışlanmaları, kovalanmaları misyonerlik çalışmalarının sanki özgün ölçütüydü. “Bana zulmettilerse, size de zulmedecekler.” (Yuh.15:20). Bugün diğerlerinin yanında, Havari Aziz Pavlos’a ithaf edilmiş bir Bizans Kilisesi bulunmaktadır, kentten kısa mesafe uzaklıktaki bir kayanın üzerinde ”Havari Aziz Pavlos’un Mağarası” diye bilinen bir Manastır bulunmaktadır.
Hatunsaray’da
Misyonerlik, Hristiyan İncili’nin mesajını duyurmak için bir yöreden başka bir yöreye, bir dünyadan başka bir dünyaya doğru yola çıkmak ve hareket etmek demektir. Bir ulusun dini yönlendirmesi misyonerlik çalışmalarının sayesinde gerçekleşebilir. Rab’bin Elçileri bunu pekala biliyorlardı.
Bir kez daha çalışmalarını yarım bıraktılar. Konya’yı terketmeye ve başka bir yöreye gitmeye mecbur kaldılar. Böylece zor, tehlikeli ve haydutların saldırılarına açık bir yöre olan Hatunsaray’a doğru yola çıktılar.
Hatunsaray’ın sakinleri iyi insanlardı fakat cehaletleri yüzünden bâtıl inançlara pek inanıyorlardı. Havariler, kentin sur kapısında, kent sakinlerinin Zeus’a ithaf ettikleri küçük bir tapınakla karşılaştılar. Bu, Hatunsaray’da milliyetçi putperestlerin hüküm sürdüğü anlamını taşıyordu. Az sayıdaki Yahudi ailenin arasından, onları ileride misyonerlik alanındaki faaliyetlere katılmak suretiyle hizmetlerini sunan bir aile konuk etti. Dindar bir ailenin oğlu olan Timoteos ve onun annesi Evniki onları kabul etmişlerdi. Havari Aziz Pavlus, Timoteos’u çok sevdi ve ilerideki çalışmalarında kendisine eşlik etmesi için onu yanına aldı. Nihayet ona bişkoposluk dini rütbesini verdi. Bu mukaddes aile, misyonerlik faaliyetlerinin merkezi ve Hatunsaray’daki müminlerin kutsal kominyon için toplandıkları hane olmuştu.
Yaklaşık bir yıl, bu şehirde ve onun çevresinde İncil’in vaazını vermeye devam ettiler (Elç.İşl.14:8). Vaaz esnasında, doğuştan kötürüm olan birinin durumu gibi, iki muhteşem olay meydana geldi. Pavlos’u dikkatle dinlerken, Havari onun Mesih İsa’ya karşı inancını ve esenliğe kavuşmak için beslediği ümidi gördü ve Pavlos’un, ”Ayağa kalk ve ayaklarının üstünde dur! ”diye sarfettiği sözlerle mucize gerçekleşmiş oldu. Felçli hızla ayağa kalktı ve yürümeye başladı. Mucizeye tanık olan kalabalık, ”Tanrılar insan şeklini aldılar ve aşağıda bize geldiler” diye bağırmaya başladılar. Putperestlerin verilerine göre, Barnabas’ı Zeus’a ve Pavlos’u Hermes’e benzettiler. Putperestlerin rahibi, ”Tanrılaşmış” Havariler’e kurban olarak sunmak için çelenklerle bezenmiş iki boğa getirdi. Havariler anında ”Bu yaptıklarınız ne? Biz de sizin gibi insanız. Biz buraya sadece size, sahte tanrılara ibadet etmekten vazgeçmenizi ve tek ve gerçek Tanrı’ya yönelmenizi bildirmek için geldik.” diye tepki gösterdiler (Elç.İşl.14:15). Halkı derinden etkilemek suretiyle dünyevi güç ve iktidar kazanma fırsatını da hiç aramadılar.
Havarilere o gün şan ve şeref sunan insanlar daha sonra Antakya’daki ve Konya’daki Yahudiler’den etkilenerek onların ölümünü istediler. Tüm öfkelerini Pavlos’un etrafına topladılar. O’nu şehrin dışına sürükleyerek taşa tuttular ve yarı ölü vaziyette terkettiler. Fakat Hristiyanlar ona yaklaşınca hala yaşadığını farkettiler. Onu kaldırdılar, kanlarını yıkadılar ve yaralarını sardılar. Fakat şehirde kalmaya hala devam eden Yahudiler’in saldırılarından kendini koruması için aynı gece Hatunsaray’dan kaçması gerekiyordu. Pavlos’u araştıran biri, onun taşlandığı anda, kendisinin de yer aldığı başka bir taşlanma olayını aklına getirdiğini ve üstüne bir melek gibi eğilen başka birinin simasını yanıbaşında hissettiğini bize göstermekteydi. Pavlos onu hemen tanıdı, ”Stefanos, benim halimden memnun musun? Ölümünü ödemiş oldum.” Bu hayatının bitmeyen gizli acısıydı.
Havari Aziz Pavlos, eskiden ilk şehit Stefanos’un taşlandığı gibi o anda kendisi de taşlanıyordu. Kilise’nin tarihi, onun misyonerlik faaliyetlerinin ve inancını itiraf etmesinin, zulümlere maruz kalmasıyla yan yana yürüdüğünü yazmaktadır. Bu, Rab’bin Çarmıh’a gerilerek acılara katlanmasıyla başlayan hayatın bir kuralıdır. Kilisemiz, İsa Mesih’in acılarından eksik kalanları yüklenmekle görevlidir (Kolos.1:24).
Ses kaydιnι dinleyiniz:
https://www.youtube.com/watch?v=mNn8bQqmGls
Havari Aziz Pavlus’un Hayatı – Bölüm 9
SOTİRİOS TRAMPAS, PSİDYA METROPOLİTİ, AZİZ PAVLOS, DÜNYA ULUSLARINA GÖNDERİLEN ELÇİ