Aziz Paisios ve gençler (2)
Bir grup umursamaz genç Üstatı ziyarete gelmişti. Askerlik yapmak istemiyor ve bin çeşit bahane buluyorlardı. Üstat onlara kendi askerlik anılarını anlattı, başka örnekler verdi. Gençler daha sonra komando olmak için takdis istediklerinde Üstat : « Bak oğlum” dedi, “sana askerliğini nerede yaptırmak isterlerse oraya gidersin ve ne yapmanı isterlerse onu yaparsın. »
Üstat, Kilisenin bize iki yol öğrettiğini söylerdi : manastır yaşamı ya da evlilik yaşamı. Bu ikisinden birini seçmemenin doğal olmadığı görüşündeydi : « Arabaya yahut da sabana koşulmayan öküzün gideceği yer mezbahadır. » Ya keşiş ya da aile babası olmalarını sağlayarak çok sayıda gence yardımcı olmuştu. Manastır hayatına yönelemeyen pek çok kararsıza evliliği öneriyordu. Kendisine bir hediye göndermek isteyenlere « Düğün şekerinden başka bir şey istemem » yahut « Bana düğün davetiyeni gönderirsin » derdi. Diğer bazılarına ufak bir tövbe cezası verir, « Bir daha parmağında nişan yüzüğü olmadan gelme sakın » derdi.
*
Günün birinde aslan yelesi gibi uzun saçlı bir delikanlı çıkagelmişti. Üstat sordu :
« Oğlum, ne iş yaparsın sen?
— Öğrenciyim.
— Yakında sınavın var mı ?
— Var, sekiz tane hem de.
— Başarılı olmak istiyorsan, gel saçını keseyim » dedi Üstat, şakayla karışık.
Hücresine girip bir makas aldı ve gencin saçını kesti. Genç bunu bir takdis olarak kabul etmişti. Aynı takdisi almaları için arkadaşlarını da getirdi. « Böylece çok tepe traşı yaptım » diye gülerek anlatırdı Üstat.
« Peki, Yeronda, saçları ne yapıyorsunuz ?
— Saklıyorum, sonra kellerin kafasına dikiyorum ! »
Bir defasında alçakgönüllülükle anlatmıştı : « Eğer beni kurtaracak bir şey varsa, bu da annelerin duasıdır. Bilir misin kaç tane teşekkür mektubu aldım onlardan, oğullarını saçlarını kesmeye ya da küpelerini çıkarmaya ikna ettiğim için ? » Erkeklerde uzun saçı efemine bulur ve sevmezdi. Aziz Pavlus’u örnek verirdi bunun için : « erkeğin uzun saçlı olması kendisi için bir hörmetsizlik[tir][1] » Uzun saçlı gençlere rastladığında sorardı : « Saç uzatanlar kendilerini adamışlar ya da budalalardır[2]. Siz hangi gruptansınız ? »
*
Avustralya’dan bir grup genç kendisini ziyarete gelmişti. Ruhanî bir hayat sürmek istiyor fakat modern hayattan da vazgeçemiyorlardı. Üstata dans hakkında sorular sordular ve dansın iyi bir şey olduğuna dair bir cevap almaya çalıştılar. « Çocuklar” dedi Üstat, “farzedin ki Athos dağının zirvesine tırmanmak istiyorsunuz ama zirve çok yüksek. O zaman istiyorsunuz ki siz çıkabilesiniz diye Athos dağının zirvesi alçaltılsın ! »
*
Üstat, televizyonun herkes, özellikle de çocuklar ve gençler üzerindeki etkisini felâketle eşdeğer buluyordu. Ailelerin, rahat kalmak için çocukları saatlerce televizyon önünde bırakmasından hoşnut değildi. Bunun çocukları entellektüel, psişik ve fizikî olarak yıprattığını, yayılan ışınların hâmile kadınların ve çocukların bedeni üzerinde kötü, hattâ şeytanî etkileri olduğundan üzüntüyle bahsederdi. Her fırsat bulduğunda, aileleri televizyonu yuvanın dışına çıkarmaları, bunun yerine çocuklara mânevî (Azizlerin Hayatları, dualar, hac ziyaretleri) yahut da nötr meşgaleler (zararsız oyunlar yahut geziler) bulmaları hususunda ikna etmeye çalışırdı. « Çocukları televizyona mahkûm etmeyin” derdi, “televizyon aydan öteye gidemez, oysa mânevî televizyonunuz sizi Tanrı’ya kadar bile götürebilir. »
Bir grup gençle sohbet ettiği bir gün, genç bir öğretmen de birkaç metre uzakta oturmuş düşünüyor, son günlerde kafasını meşgul eden bir meselenin içinden çıkmaya çalışıyordu; “Tamam, televizyon hakkında bütün söylenenler doğru, bunları tartışmam bile ama hiç değilse olup bitenler hakkında biraz bilgi sahibi olabilmek için haberlere bakmam gerekmez mi ? » O anda Üstat birden başını ona doğru çevirdi : « Gerekmez ! » Sonra yine gençlerle söyleşisine döndü.
Üstatı görmeye gelmiş yeni evli genç bir adam, yanından ayrılmadan önce kendisine son bir öğüt vermesini istemişti. Üstat « Eşine söyle” dedi, “televizyon seyretmesin yoksa bebeğin sağlıksız doğacak. » Birkaç saniye sonra da ekledi : « Bir yakınının evine gittiğinde de seyretmesin ! » Genç kadının annesinin evinde televizyon seyretme alışkanlığı vardı.
Aynorozlu Peder İsaak’ın kaleme aldığı Kapadokyalı Aziz Paisios (1924-1994), kitabından bir alıntıdır. (Paros yayıncılık, İstanbul, 2015)
[1] 1. Korintlilere 11, 14.
[2] Her iki kelimenin Yunancada hemen hemen aynı şekilde telâffuz edilmesine dayalı kelime oyunu.