17 Şubat Midilli’nin hamisi (Bizanslı) Aziz Teodoros
Aziz Teodoros 1774 yılında Bizans dönemindeki Neohorion’da (günümüzde Yeniköy) doğdu. Dindar baba ve annesi tüm evlâtlarını da hristiyan terbiyesi ile yetiştirdiler. Öyle ki, kardeşlerinden biri olan Grigorios’un Edirne piskoposluğuna kadar yükseldiği kesinlikle biliniyor.
Teodoros küçük yaştan resme merak sardı ve Osmanlı sarayının hizmetindeki şöhretli bir resamın yanında öğrenci oldu. Sarayda, kim bilir hangi etkiler ve baskılar altında ruhsal direnci kırıldı ve – çocukluk hâli – müslümanlığı kabul etti. Ancak kısa sürede kendine gelip işlediği hatâyı kavradı. İstanbul şehrini saran bir salgın hastalık Teodoros’un ölüm, Tanrı, ruh ve göksel hayat konularında düşünmesine yol açtı. Sürüden uzaklaşmış koyun gibi geri dönmenin yolunu aradı. Gizlice, kılık kıyafet değiştirerek saraydan firar etti. Rıhtıma indi ve Rabb’in iradesiyle, yelken açan bir gemiye binerek Sakız Adası’na vardı. Bu adada, çocukluk cehaletinden dolayı inkâr ettiği İsa Mesih’in uğruna kurban olmaya ant içti. Ada, ruhsal inkılâbının, manevi eğitim gelişiminin, yüce tövbesinin diyarı oldu.
Aziz, Makarios Manastırı’nda birçok kitap okudu ve Azizlerin hayatlarını Kurtarıcıya ithaf ettiren sevgiyi tanıdı. “Ben Onu inkâr ettiğimden dolayı günahımı kanımla silmek için, bir değil bin kez ölmeliyim” dedi.
Yerel Osmanlı yetkililerine başvurup, kendisini hristiyan addettiğini, müslümanlıktan vazgeçtiğini açıkça ilân ederek, hristiyan imanı uğruna hayatını feda etmeye hazır olduğunu belirtmeye karar verdi.
Barındığı Aziz Makarios Manastırı’ndaki kardeşlerinin suçlanmasını önlemek maksadıyla, ―mâruz kaldığı zulüm ve işkenceleri daha sonra anlatacak olan― bir keşişle birlikte Midilli’ye göç etti. İlgililerin huzurunda, altın kıymetindeki hristiyan imanını, bakıra denk bir dine tercih ettiğini beyan etti : « Hristiyanım, hristiyan öleceğim » dedi.
Yetkililer başta onun çıldırmış olduğunu düşündüler. Ciddiyetle konuşup imanı uğruna şehit olmaya kararlı olduğuna kanaat getirince, çeşitli vaad ve tehditlerle, ikna etmeye çalıştılarsa da Teodoros yılmadı.
Hapsedildi, gece gündüz iğrenç işkencelere mâruz kaldı. Dua etti ve imanını sağlam tuttu. Rab, onun cesaret ve güç desteği oldu. Kararını değiştirmemekte direnince idama mahkûm edildi. Kale dışında asıldı. Korkunç ve acılı bir ölümle hayatını feda etti, canı 17 Şubat 1795 tarihinde Allah’ın rahmetine kavuştu. İnfaz kararına göre cesedi üç gün idam sehpasında asılı kaldı. Midilli’nin ileri gelenlerinden elli kişinin imzasını taşıyan bir dilekçe üzerine alınan izinle cenazesi Panagia Hrisomalusa kilisesinin avlusuna defnedildi.
Üç yıl sonra mezarından çıkarıldığında, naaşın bozulmamış olduğu şaşkınlık ve hayranlık içinde görüldü. Gereken saygıyla Katedral’in gizli bir sığınağına yerleştirildi.
1832 yılında adayı vuran ve çok can alan veba salgınına son veren mucizenin, azizin naaşına bağlı olduğu anlaşıldı.
Naaş, hâlen Midilli’nin Metropolitlik Kilisesinde şeref ve ihtiram içinde, kurtarıcı, değerli bir hazine olarak, maiyetinde bir muhafızla misafir edilmektedir.
Şöyle ki, 1832 yılında korkunç bir veba salgını ada ahalisini vurmuştu. Ölümlerin sayısı günden güne artıyordu. Halk, hastalıktan korunmak için evlerini terk ederek, yerel makamlarla birlikte, civardaki tepelere sığınmıştı. Alınan sağlık tedbirleri, İstanbul’dan sevk edilen tıbbî personel ve ilâç yardımı yetersiz kalmıştı. İnsan çabasının beceremediğini, Aziz Teodoros’un göksel duaları sayesinde, Allah’ın merhametli lûtfu gerçekleştirdi. O kritik anlarda Büyük Paskalya Orucu’nun birinci haftasının Cuma gecesinde, Aziz Metropolitin genel sekreteri, sonraki Midilli Metropoliti ve daha sonra da Patrik olan Kallinikos’un rüyasında göründü. Naaşının gizli tutulduğu yerden çıkartılmasını, cemaatin sığındığı dağ ve tepelerden geri gelmesini ve topluca Merkezi Katetdral’de tüm gece sürecek bir âyin düzenlenmesini talep etti. İlk başta sekreter rüyaya önem vermedi. Bir hafta sonra yine Cuma gecesi, Aziz, sert bir tavırla talebini tekrarladı. Sekreter derhal Metropolite danıştı. Metropolit, Osmanlı valisinden hristiyan ve müslüman ahalinin tepelerden geri dönerek Allah’a dua etmesi için izin istedi. Doktorlar, salgının yayılmasından korkarak Valiye dilekçenin reddini önerdiyse de Vali sağlık tedbirlerine rağmen halkın çektiği sıkıntıyı göz önüne alarak gereken ruhsatı onayladı. İman ve umut içinde halk, kilise ve civarını hınca hınç doldurdu. Ağlayarak Allah’a yalvarıp Azizden yardım dilediler. Çok erken saatlerde Metropolit ve sekreteri, aziz naaşın saklı olduğu sığınağa inerek kutsal naaşı alıp kilisenin etrafında dolaştırdılar ve âyin düzenlediler. O andan sonra Midilli’de veba hastalığından herhangi bir hristiyan veya müslüman ölümü kaydedilmemiştir. Tüm ahali Aziz Teodoros’u Şehrin ve adanın Koruyucusu ve Kurtarıcısı ilân ve kabul etti. Müslüman ve Hristiyanlar hep birlikte gerçekleşen mucizeyi kabul edip Allah’a ve azize minnet ve şükranlarını arzettiler. O dönemden bu yana azizin naaşı Merkezi Katedralde resmen “kıymetli hazine” ilân edilmiş olup ziyarete açık bulunmaktadır.
Kurtarıcı ünvanı taşıyan Aziz, 1940 yılında savaş süresince Midilli’de pek çok hedefi İtalyan hava kuvvetlerinin bombardımanından korudu. Örneğin Neappolis’teki telsiz santralini, Geras Koyundaki fabrikaları, ARDENNA adlı harp gemisini… Hiçbir bomba hedefini bulmadı, düşen bombalar ise patlamadan toprağa saplanıp kaldı.
1936 yılından bu yana Metropolit hazretleri İakovos’un girişimiyle Aziz Teodoros’un hatırasını ve veba salgınından kurtuluşu anmak üzere, her yıl Midilli’de Paskalya sonrasının dördüncü haftasına rastlayan Pazar günü, geniş halk kitlelerinin katılımıyla parlak bir dinsel resm-i geçit düzenlenmektedir.