22 Mayıs 2.Ekümenik Konsil’in anılması
Bu konsil Büyük İmparator Theodosyus tarafından öncelikli olarak Kilise’nin Kutsal Ruh öğretisini aydınlığa kavuşturma amaçlı toplanmıştır. Konstandinupolis Piskoposu olan Makedonyus, hataya düşerek Ruh’un İlahî bir Şahsiyet –Baba ve Oğul ile birlikte tapılana ve yüceltilene- değil de bir yaratılmış olduğu düşüncesine kapıldı. Bu kısmen hatayı düzeltmek için konsil İznik’te belirlenmiş İman Sembolü metnini gözden geçirdi ve bugünkü bildiğimiz haline genişletti. (381)
İznik ve Konstantinupolis arasındaki dönem
İznik konsilinde Ariusçuların kınanması ve öğretişleri sapkın ilan edilmesine rağmen Teslisçiler olarak da bilinen İznik konsilini kazanan muhalifler ve Ariusçuların arasındaki çatışmalar nerdeyse 100 sene daha sürdü.
İznik Konsilinin kararlarını resmi olarak hiçbir zaman red etmesede, İmparator Konstantin İllyricum (Hırvatistan) yakınlarında sürgün edilen Arius’u affeder ve Arius Filistin topraklarında sığınır. Birçok Arius taraftarı böylece evine dönmüştür. İki tarafın ilahiyat tartışmalarından çok sıkılan İmparator bu iki tarafın sırf tartışmak uğruna birbiriyle sataştığına inanmaktadır. 335 yılında bu sefer İznik konsilinin kahramanı Atanasius İmparator’un onayı ile sürgüne gönderilir. 336 yılında ise Kudüs’te toplanan bir Sinod Arius’u komünyona yani kiliseye tekrar kabul eder. İmparator’un isteği topraklarında her bakımdan birlik sağlamaktır dolaysıyla Konstantinopolis Patriği Alexandros’a, tüm itirazlarına rağmen Arius’u kutsal komünyon (evkaristiya ile) Aya İrini kilisesinde kabul etme emri verir.
İstanbul’daki Aya İrini binası özellikle bu dönemde baş rol oynamaktadır. Alexandros, imanına sadık kalarak Konstantinin bu isteğini geri çevirir. Ariusçular, Alexandrosun yanıtını öğrenir öğrenmez bir suikast girişimi için hazırlıklar başlar. Alexandros bu suikast tasarılarından haberdar olur ve Pazar günü gelmeden kendini Aya İrini’ye kilitler. Alexandros günlerce göz yaşları içersinde kilise sunağının [altar] önünde diz çökmüş vaziyette kendini oruca ve duaya verir: “Ey Rabbim, eğer Arius haklıysa canımı al, fakat eğer Arius hatalıysa onu yargıla” diye feryat eder. Beklenilen gün gelir ve Arius kilise yolundayken gizemli bir şekilde, büyük ihtimalle bir kalp krizinden dolayı, İstanbul Çemberlitaş yakınlarında hayatını yitirir. Böylece Alexandros duasına ilahi bir cevap almış olduğuna inanır.
Arius ölmesine rağmen Ariusçuluk hemen ortadan kalkmadı. Konstantinopolis nüfusunun çoğu ve Konstantinden sonra gelen imparatorların çoğu Arius yanlılarıydı (son pagan İmparator Julian hariç). İstanbul Patrikliği Ariusçuların elindeydi. Teslisi savunanlar sürekli küçük düşürülüp zulüm görüyorlardı. Fakat 379 senelerinde İmparator Theodosiusun tahta gelmesiyle bu durum sona erecekti. Ölümcül bir hastalıktan mucizevi bir şekilde iyileşen Theodosius Hristiyan inancını benimseyip İznikli bir piskopos olan Acholius tarafından vaftiz edilir. 380 senesinin Kasımda Theodosius Konstantinopolis’e varır ve ilk yaptığı şey şehrin Ariusçu patriği yerine Antakya’dan Teslisçi olan Meletius’u getirmek olur. Böylece Ariusçuluğa bitirici darbeyi verecek olan Konstantinopolis konsili için zemin hazırlanmış olur.
Konstantinopolis Konsili
381 yılında İmparator Theodosius’un oluruyla yaklaşık 180 piskopos Aya İrini’de İznik amentüsünü onaylamak ve Ariusçuluğa son bitirici darbeyi vermek için toplandılar. Bu piskoposların yaklaşık 36’sı Makedoniusçuydu. Makedoniusçu piskoposlar M.S. 342 yılında Konstantin’in oğlu Konstantius tarafından İstanbul patrikliğine getirilen Makenonius’u izleyen piskoposlardı. Makedonius yarı-Ariuşçuydu. Kelamın, yani Mesihin İsa’nın Tanrısal doğasını kabul ediyor fakat bu sefer Kutsal Ruhun Tanrısal kimliği ve doğasını reddediyordu.
İznik konsilindeki amentü Kutsal Ruh ile ilgili sadece tek cümle içermekteydi: “ve Kutsal Ruh’a inanıyoruz.” İznik amentüsü dolaylı bir şekilde teslisin üçüncü unsurunu (yani Kutsal Ruh’u) ilahi olarak kabul etsede, kullanılan bu belirsiz cümle Makedonisçu sapkınlığının o döneme kadar devam edebilmesini sağlamıştı. İskenderiye patriği Petrus’un yokluğundan dolayı Antakya Patriği Meletius Konsil başkanı olarak seçilmişti. Konsilin ilk işi Nazianlı Gregor’u yeni İstanbul Patriği olarak seçmek olcaktı. Fakat açılıştan kısa bir süre sonra Meletius vefat eder. Bu durumda Nenizili Gregor Konsil başkanlığına seçilir. Konsil’e geç gelen Makedoniuşçu piskoposlar bu karara itiraz eder. Onları özellikle Gregor’un aşırı bir Arius karşıtı olması tedirgin eder.
Yılların yorgunluğunu üzerinde taşıyan Gregor tartışmak yerine istifa etmeye karar verir. Alçakgönüllü tavrı ve tutumu herkesi şaşırtır: “Bırakın Yunus peygamber gibi olayım! Fırtınanın sorumlusu benim, fakat geminin kurtulması için kendimi feda ederim. Beni yakalayın ve dışarı salın…Taht’ta oturduğumda mutlu değildim, memnuniyetle yerimi başkasına veririm.” Başta imparator olmak üzere tüm piskoposlar Gregor’un takdire değer hareketini alkışlar ve onun yerine Nektarius adında vaftiz edilmemiş bir kamu görevlisi konsil başkanlığına seçilir. Böylece Makedoniusçuların tarafsız bir başkan arzusu karşılık bulmuş olur.
Konsildeki ilahiyat tartışmalarını Teslisçiler kazanır, Makedoniusçuluk sapkın ilan edilir ve İznik amentüsüne Kutsal Ruh’un ilahi kimliğiyle ilgili maddeler eklenir. Bir başka önemli karar ise İstanbul Patrikliğinin “Roma’dan sonra onur yetkisine sahip olacaktır” maddesidir. Bu karar ile İstanbul Roma’dan sonra önem sıralamasında ikinci patriklik haline gelir. İznik inanç bildirgesi bu konsilde yapılan eklemelerle bildiğimiz son halini alır:
“Her şeye gücü yeten, göğün, yerin, görülen ve görülmeyen bütün şeylerin Yaradanı olan tek bir Baba Tanrı’ya inanıyoruz. Tek Rab İsa Mesih’e inanıyoruz. Tanrı’nın biricik Oğlu, ezelden beri Baba’dan doğan, Nur’dan gelen Nur, gerçek Tanrı’dan gelen gerçek Tanrı, yaratılmış değil, doğurulmuş, Baba ile aynı öze sahip olan, kendi aracılığıyla her şey yaratılmış, biz insanlar için kurtuluşumuz için göklerden inmiş, Kutsal Ruh ve bakire Meryem aracılığıyla beden alıp insan olmuş, Pontius Pilatus’un emriyle bizim için çarmıha gerilmiş, sıkıntı çekmiş, gömülmüş, göklere yükselmiş, Baba’nın sağında oturmuş, dirilerle ölüleri yargılamaya görkemle gelecek O’dur. O’nun egemenliği hiç son bulmaz. Kutsal Ruh’a da inanıyoruz. Rab olan, yaşam veren, Baba’dan çıkıp gelen, Baba ve Oğul ile birlikte tapınıp yüceltilen, peygamberlerin ağzından konuşan O’dur. Havarilerin yolunda olan tek bir evrensel topluluğa inanıyoruz. Günahların bağışlanması için tek bir vaftizi tanıyoruz. Ölülerin dirilişini ve gelecek çağın yaşamını bekliyoruz.”
Mark Madrigal