Ekümenik Patrikhane Kutsal Pisidya Metropolitliği
Metropolitliğin Ruhbanlarına ve Cemaatine Duyuru,
Rab’de sevgili kardeşlerim, Elçi Pavlus episkoposlara şunu yapmalarını ısrarla tavsiye ediyor: “Kendinize ve Kutsal Ruh’un sizi gözetmen olarak görevlendirdiği tüm sürüye göz kulak olun. Rab’bin kendi kanı pahasına sahip olduğu inanlılar topluluğunu gütmek üzere atandınız” (Elçilerin İşleri 20, 28). Ve Rab de şöyle diyor: “…İyi çoban koyunları uğruna canını verir” (Yuhanna 10, 11). Episkoposunuz ve manevî pederiniz olarak sorumluluklarımı yerine getirmeye çabalıyorum, bunların arasında, Kilise’nin Başı olan Rab’bimiz İsa Mesih’in bana Ana Kilise (Ekümenik Patrikhane) aracılığıyla emanet ettiği sürünün birliğini ve esenlik içinde manevî ilerlemesini gözetmek de yer alıyor.
Bazılarınızın kilise düzeni hususundaki bilgisizliğinden ötürü endişelendiğini ve Moskova Patrikhanesi’nin son kararlarının kendileri için de geçerli olup olmadığı üzerine düşündüklerini duydum. Unutmayın ki sizler Antalya’da yaşıyorsunuz, Antalya ve çevre bölgeler de Kutsal Pisidya Metropolitliğine ve Pisidye Metropolitliği de Ekümenik Patrikhane’ye aittir, bu sebepten ötürü bu mektubumu hepiniz için yazıyorum.
Tüm Ortodokslar, “Bir, Kutsal, Evrensel ve Elçisel Kilise’ye” inanıyoruz. Bir Kilise içinde hiçbir ayrım gözetilmeksizin tüm milletler yer alıyor. Elçi Pavlus Galatyalılara olan mektubunda kilisede millî ayrılıklara yer olmadığını yazıyor: “Artık ne Yahudi ne Grek, ne köle ne özgür, ne erkek ne dişi ayrımı vardır. Hepiniz Mesih İsa’da birsiniz” (Galatyalılar 3, 28).
Bu Bir Kilise (böyle derken İsa Mesih’in ve Haverilerinin dogmatik ve ahlakî öğretsinin bugüne kadar bozulmadan muhafaza edildiği Ortodoks Kilisesini kastediyoruz), Rab’bin, “Bu nedenle gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin. Onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adına vaftiz edin” (Matta 28, 19) emri üzerine dünyanın tüm kıtalarına yayılmış bulunmaktadır. Elçilerin döneminden bugüne kadar vaftizli Hristiyanlar bulundukları bölgelerde, bölgesel kiliseyi oluştururlardı. İmanlıların idaresi, Kutsal Sakramentlerin (İlahî Litürji, Vaftiz, Düğün vb.) icra edilmesi ve Kilise’nin birliği için Elçiler her şehirde bir episkopos ataması yapıyorlardı. Bu episkopos ait olduğu şehrin adıyla anılırdı, örneğin: Roma Episkoposu Linos, Kudüs Episkoposu Yakovos, Antakya Episkoposu İgnatios, İskenderiye Episkoposu Markos gibi. Ayrıca her yerel Kilise bulunduğu şehrin adını alıyordu, ait olduğu milletin değil. Bu yüzden de Elçi Pavlus kendi kurduğu Kiliselere gönderdiği mektuplarında onlara şehirleriyle hitap ediyor: “…Tanrı’nın Korint’teki topluluğuna selam!” (1. Korintliler 1, 2), “…Rab İsa Mesih’e ait olan Selanik inanlılar topluluğuna selam!…” (1. Selanikliler 1, 1) gibi.
O halde bir episkoposluk bölgesinde cemaatin idaresiyle ilgili mutlak yetki ve sorumluluk oranın episkoposuna aittir, başka kimseye değil. Her kim olursa olsun, yerel episkoposun haberi olmadan o episkoposluğun iç işlerine karışma yetkisine sahip değildir. Misal, hiçbir episkopos, metropolit ya da patrik, başka bir episkoposluğa gidip yerel episkoposun izni olmadan İlahî Litürji ya da başka bir dinî faaliyet yapamaz. Yerel episkoposun izni olmadan onun cemaatine ne vaaz vermeye, ne manevî ya da başka türde telkinde bulunmaya hakkı yoktur. Aynı kural papazlar, diyakonlar ya da ilahi okuyanlar için de geçerlidir. Dolayısıyla ne ruhbanlar ne de cemaat başka episkoposlardan, metropolitlerden ya da patriklerden emir almaya mecbur değiller, almamalılar da. Bir ve Kutsal olan Ortodoks Kilisesi, Ekümenik Sinodların kararlarını temel alarak bu düzeni uygulamaktadır ve bu şekilde birliğini muhafaza etmeyi başarmıştır.
Bu yüzden, sevgili manevî evlatlarım, metropolitinizi hiçe sayarak, dışarıdan hiçbir episkoposun, metropolitin ya da patriğin, Kutsal Pisidya Metropolitliğine ait olan sizlere karışmaya, hangi kiliselere gidip nerede komünyon almanız gerektiğini söylemeye ve bunu tehditlerle dayatmaya, asla ama asla hakkı yoktur. Mesih’in ve Bir ve Kutsal olan Kilisemiz’in gözünde böyle sözlerin hiçbir geçerliliği yoktur, ve eğer bu yasaklamaları ciddiye almazsanız suçluluk hissetmenize de lüzum yok. Suçlu hissetmesi gerekenler (kilisedeki rütbeleri ne kadar yüksek olursa olsun), Kilise kanunlarına tamamen zıt bir şekilde ve tehditlerle insanları kiliselerinden uzaklaştırmaya, ruhbanları ve episkoposlarıyla olan ilişkilerini kesmeye çalışanlardır. Bu davranışları, Mesih’e ve Kilisesi’ne karşı savaşan şeytanı sevindimekten başka bir işe yaramaz. Aklı başında tüm insanlar böyle şeytanî kararlar karşısında derin üzüntü duymaktadır.
Eğer bu kararlarının genel olarak Ortodokslara değil de yalnızca kendi milletlerine mensup olanlara hitap ettiğini ileri sürerlerse de, Kutsal Sinodların kararlarını çiğnemiş olurlar. Zira Kutsal Sinodlar ırkçılığı, heretiklik olarak yargılamışlardır. Her episkopos kendi episkoposluğundan sorumludur. Hiçbir episkoposun kendi bölgesinin sınırlarını çiğneyip, sadece kendisiyle aynı millete mensup diye başkalarına müdahele etmeye hakkı yoktur.
Irkçılıkla özel olarak Ortodoksların 1872’deki Büyük Sinodu ilgilendi ve bu sinod da Kilise Hukuğuna ve Kutsal Geleneğe dayanarak ırkçılığı kınadı. Çünkü ırkçılık, Hristiyan inancının kilise temellerine aykırıdır. “Irk” kriteri, Bu Büyük Sinodun (1872) kararına göre, Kilise geleneğiyle çatışıyor. Çünkü, “Yerel Kilise’nin birliğini dogmatik ve idarî açıdan rencide ediyor”. Bilindiği üzere yerel Kilise coğrafî kriterler baz alınarak belirleniyor, “ırk” faktörü ise ayrılık sebebi olup kilise geleneğine ters düşüyor[1].
Bu kararlar tüm dünyadaki Ortodokslar tarafından kabul edildi ve Kilise’ye hizmet görevini üstlenenlerin de bunları çok iyi şekilde bilip uygulamaları ve ırkçılık sapkınlığına düşüp Kilise’nin birliğini bozacak davranışlardan kaçınmaları gerekmektedir.
Rab’de sevgili kardeşler, biz her birinizi seviyoruz ve Metropolitliğimize, bildiğiniz üzere binbir fedakârlıklarla elde ettiğimiz kiliselerimize hepinizi kabul ediyoruz, ırk ayrımı gözetmeksizin. İlahî Litürjileri ve diğer Kilise faaliyetlerini ibadethanelerimizde yerine getirmeye ruhbanlarımızla birlikte devam ediyoruz. Hiçbiriniz Antalya’da ya da Alanya’da kiliseye gittiği için suçlu hissetmesin. Tam tersine bunu yapmaya devam ettiğiniz takdirde İsa Mesih, Meryem Ana, Elçi Pavlus, Aziz Alipyos ve bu bölgelerin tüm Azizleri sevinecekler. Üzülenler ise şeytan ve bunda bilerek ya da bilmeyerek payı olanlar olacaktır.
Şüphe duyanlar dua etsinler ve sonrasında kararlarını versinler: İnsanların hoşuna mı gitmek istiyorlar yoksa Mesih’in mi? Elçi Pavlus şöyle diyor: “…Eğer hâlâ insanları hoşnut etmek isteseydim, Mesih’in kulu olmazdım” (Galatyalılar 1, 10).
Mektubumu Elçi Pavlus’un şu telkiniyle bitiriyorum: “Son olarak hoşça kalın, kardeşlerim. Yetkin olun, çağrıma kulak verin, düşüncelerinizde birlik olun, esenlik içinde yaşayın. Sevgi ve esenlik kaynağı olan Tanrı sizinle birlikte olacaktır” (2. Korintliler 13, 11).
İçten hayır dualarımla,
Ruhani Babanı
+ Pisidya Metropoliti Sotirios
[1]Mansi, Büyük Sinod’un Tutanakları, 45. cilt, 423. & 430. sütunlar.