Hayat veren Pınar (Tanrı Validesi Meryem) Kilisesi İstanbul Balıklı Manastırı
İstanbul şehri şu an Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırları içindedir. Bu 7(yedi) tepeli şehirde güzel bir kilise Meryem Ana’mız adına adanmıştır. Bu Meryem Ana kilisesi 5.asırda İmparator Büyük Leon zamanında inşaa edilmiştir. (Kutsal Kilisemiz İmparator Aziz Leon’un isim gününü 20 ocak’ta kutlamaktadır.)
Bu kilisenin hikayesi halk arasinda Leon bizans imparatoru olmadan önce yayılmıştır. Hikayeye göre; Leon halk arasında dolaşırken kör bir adama rastlar. Kör adamla birlikte yürürken (daha sonra Kilisenin inşa edildiği alanda) bir ormanlık alana gelirler. Kör adam çok susadığını hisseder. Susuzluğunu gidermek için Leon’dan su ister. Leon ormanlık alanda su arar fakat bulamaz. Çok üzgün olarak geri döner. Ormanlık alandan dönerken yukarıdan gelen bir ses duyar: “Leon niye bu kadar telaşlısın, su yakınında” Leon döner suyu arar ve bulur. Aynı sesi tekrar duyar: “Ey İmparator Leon (fakat Leon daha imparator değildi) ormana geç, bulanık sudan avuçlarınla al, önce kör adamın susuzluğunu gider, sonra gözlerini ellerinle sil. O zaman anlarsın ki ben uzun süredir bu mekandayım” der. Duyduğu bu ses Meryem Ana’nın sesi olduğu için, Leon vakit kaybetmeden sesin söylediklerini uygular. Kör adamn gözleri görmeye başlar. Leon bunun için pınarın bulunduğu yere büyük bir kilise inşaa eder. Bu pınarın suyu Meryem Ana’nın şefaati ile bir çok hastayı iyileştirmiş ve mucizeler meydana getirmiştir. Bu nedenle mekanın adı “HAYAT PINARI” veya “HAYAT VEREN PINAR” olarak anılmaktadır.
Bu kilise bir zaman sonra yıkılma tehlikesi geçirmiştir. O an Meryem Ana zuhur etmiş ve kilisenin içindeki tüm halk boşaltılana kadar kilisenin sütunlarına destek olarak, halkın üzerine yıkılmasını önlemiş. Bu mucizeye tüm halk tanıklık etmiştir. Bizans İmpartorluğu yıkıldıktan sonra kilise yıkıntılarındaki taşlar toplanarak Beyazit Camisinin inşasında kullanılmıştır. Kiliseden geriye, yıkıntılar arasında 25 basamakla inilen yer altında küçük bir şapel kalmıştır. Bu küçük kilisenin tavanından kilisenin içine küçük bir ışık sızmaktaydı. Kilisenin batı tarafında ise pınardan akan su birikintisinin üzeri tel örgü ile kapatılmıştı. 1821 yılına kadar bu birikintide çeşitli minik balıklar yaşamıştır. Bu kalıntılar Yunan–Osmanlı savaşı sırasında tamamen harap edilmiş, toprağa gömülmüş ve yok olmuştur.
Osmanlı Sultanı Mehmet zamanında tüm hiristiyanların dinlerini özgürce yaşamalarına izin verilmiştir. Sultan Mehmet Ortodoks hiristiyanlardan bu kiliseyi bulup tekrar inşaa etmelerini talep etmiştir. Ortodoks hiristiyanlar aramalar sonucu 26/07/1833’te kilisenin kalıntılarını bulmuşlar. Sultan Mehmet sadece küçük kilisenin değil eski orjinal büyük kilisenin tekrar inşaası için talepte bulunmuştur. Kilisenin orjinale uygun inşaası 14/09/1833’te başlamıştır. 20/12/1834’te inşaat bitmiştir. 02/02/1835’te ilk ayin Ekümenik Patrik, 2.Kostantin, 12 Metropolit ve çok sayıda papaz ve imanlı halk ile birlikte yapılmıştır.
06/09/1955’te kilise tekrar yağmalanmış, harap edilmiş ve yıkılmıştır. Daha sonraları kilise birçok restarasyon geçirmiş olsa da, ilk haline getirilememiştir. Bu su pınarının yaptığı mucizeler kitaplara sığmayacak kadar fazladır. Pınarın mucizeleri inananlar için günümüzde de devam etmekte ve şifa dağıtmaktadır.
Arapçadan-Türkçeye çeviren Antakya Azizler Petrus ve Pavlus Kilisesi koro emektarlarından Hanımefendi TEKLA SUADİOĞLU