Rum Garasari Meryem Ana Manastırı’nın tarihçesi
Yuhanna İsihastis[1], 8 Ocak 454 yılında, Karadeniz’in Nikopolis şehrinde zengin ve soylu bir ailede dünyaya gelir. 18 yaşındayken, anne-babası Egratio ve Efimia’yı kaybeden Yuhanna, tüm servetini satıp keşiş olmaya karar verir. Böylelikle, aşağı yukarı 475 yılında, “Analipsis[2] Kayası” olarak bilinen bir mağaranın içine, kentin birkaç kilometre güneydoğusuna, Meryem Ana[3] Manastırı’nı inşa ettirir. 481 yılında 28 yaşındayken Kolonia Episkoposluğuna atanıncaya kadar o manastırda, diğer on keşişle birlikte inzivaya çekilir.
Daha sonra, manastır[4] yüzyıllar boyunca terk edilmiş ve harap şekilde kalır. Meryem Ana Garasari’nin kurucusu Aziz Yuhanna İsihastis gibi becerekli bir halef, aradan 13 yüzyıl geçtikten sonra gelir. 1785 yılında Hahavla Köyü’nde doğan Yannikios Thomaidis’in hedefi, 1805-1810 yıllarında Manastırı yeniden inşa etmek ve kendini oraya adamaktır. Sonunda 1812-1815 yıllarında bina tamamlanır ve kendisi de oranın Başkeşişi olur.
Koratzas’taki (Nikopolis şehrinin kuzeyinde) taş ocağından alınmış yontulmuş taşlarla inşa edilmiş olan manastırın bir zemin katı ve üç üst katı vardır. Alt katta ambar ve bodrum, girişin sol kenarında yağmur sularını toplamak için sarnıç ve manastırın yedi çanı için baraka, üst katta başkeşişin ofisi, resmi misafirhane, ileri gelen ziyaretçiler ve hacılar için odalar, yemek odası ve mutfak yer alır. İkinci katta, keşişlerin hücreleri ve başrahibin odası vardır. Üçüncü katta mağaranın tavanına ulaşan kubbesi ile manastırın kilisesi, önünde korkuluklar ile çevrelenmiş bir balkon, arkasında ayazma ve Azize Anna şapeli bulunmaktadır.
Manastıra tırmanan sarmal yol (toplam 800 metre yükseliğe sahip) “Analipsis Kayası”nın dibinden başlar. İkinci dönemeçte ahırı ve ahır hayvanları ile iki katlı bir han vardır. Üçüncü dönemeçte Azize Varvara şapeli, ve zahmetli bir tırmanış sonrasında manastıra varmaya 60 basamak kalmış demektir.
Manastır aktif hale geldikten sonra, yıllar içinde her Ağustos’un ortasında gelen hacılarla birlikte, manastırın ünü Pontus’a yayılır. İnananlar Ağustos’un 15’indeki Meryem Ana’nın Uyuması yortusunun 2-3 gün öncesinden manastıra gelmeye başlarlar ve kutlamalar 9 gün sürer. Yıl içinde de Manastıra hastalıklara şifa verdiğine inandığı için birçok hacı gelir.
İlk yıllarında manastırın hiç toprağı yoktur, Kaya Dibi’nin sakinleri daha sonra (Başkeşiş Yoannikios’un teşvikiyle) manastıra, işlemesi için beş bin dönümlük toprak bağışlarlar. Manastırın toprağı ilerleyen yıllarda aşağıdaki olaylardan sonra git gide büyür. Başkeşiş Yoannikios’un gerçekten manevi gücü yüksektir ve ruhsal armağanları çoktur. Öyle ki yörenin tüm halkları, Hıristiyanlar dışında Müslümanlar da ona saygı duyar. Başkeşiş’in Türk çiftlik sahibi Bektaş Bey ile yakın bir ilişkisi vardır. Bektaş Bey ve Başkeşiş 1814’te İstanbul’da bulunurlar. Bektaş Bey bir amirin hamile karısına vurarak ölümüne sebep olur ve Sultan Hamit onun için idam cezası verir. Bektaş Bey Başkeşiş Yoannikios’tan Patrikhane’yi aracı etmesi için yardım ister. Başkeşiş, Patrik Yoakim’e ricada bulunur ve o da Sultan Hamit’i ziyaret ederek Bektaş beyin hakkında verdiği kararı geri alması için onu ikna eder. Bu iyiliğin üzerine Bektaş Bey manastıra Çivi Tutmaz’da ve Elekçi Tuzu’nda iki çiftlik bağışlar. Bu arazilerle birlikte manastırın toplam toprağı 10.000 dönümü aşarak Lykus Nehri’ne ulaşır (Çürüksu Çayı). Tüm bu gelirler, arazi çalışmaları, kiralar dışında manastırın misafirleri ve keşişler için kullanılır.
24 Haziran 1924 tarihinde, keşişler Nikopolis’in diğer sakinleri ile birlikte ev ve vatanlarını terk etmeye mecbur kalırlar.
Günümüzde, yerel bölgede yaşayan Müslümanlar, hazine arama bahaneleriyle manastırı neredeyse tamamen harabe haline getirmişlerdir. Bugün Analipseos Tepesi’nde bulunan, kaderine terk edilmiş manastırın, yıkık ön cephesi, Nikopolis ve Suşehri Hıristiyanları’nın yüzyıllarca sürmüş şanlı tarihinin ne hale geldiğinin şahididir.
[1] İsihastis: Inzivaya çekilen keşişlere verilen ünvan.
[2] Analipsis: Mesih İsa’nın göğe yükselişi
[3] Meryem Ana, Ortodokslar için yaratılanlar arasında en kutsal kişidir. Tüm Aziz ve Azizelerden, meleklerden daha üstündür. O, .Tanrı’nın Oğlu İsa Mesih’e annelik etmiş, O’na beden vermiştir.
[4] Manastırlar adeta insanlığa sevgi ve kutsallık akıtan Allah’ın yeryüzündeki çeşmeleri gibidir. Şehrin gürültüsünden, dünyanın tutkularından uzak, insanın kalp sesini dinleyebileceği, Allah ile olup O’nu düşünebileceği nadir yerlerdendir. İçerisindeki münzeviler de kendini yalnızca Allah’a adamış, dünyasal zevkleri terk etmiş, kardeşlik ve iman duygusu ile insanlara ve kiliseye hizmet eden alçakgönüllü insanlardır.