/ Makaleler / Ortodoks ve Katolik Kilisesi arasındaki farklar

Ortodoks ve Katolik Kilisesi arasındaki farklar

 

Ortodoks ve Katolik Kilisesi arasındaki farklar

IX. Yüzyılın başına kadar, Hristiyanlık batı ve doğuda aynıydı. V. Ekümenik konsül tarafından açıklanan ve duyurulan inanç, her iki tarafta da sapmaksızın aynı idi. Bu demektir ki, Batı Avrupa VIII. yüzyılın sonuna kadar doğru inançtaydı, Ortodokstu. Bundan dolayı VII. Konsüle katılan Batı Avrupa ve Doğu Patrikleri aynı seviyedeydiler ve onlardan hiçbiri öncelik yahut üstünlük istemedi. Batı Hristiyanları, VII. Ekümenik konsülün tüm kararları üzerinde mutabıktılar. Ancak kilise ve dogmaya ilişkin yeniliklere değişimler, IX. yüzyıldan itibaren başladı.

Papa’nın yasal üstünlüğü:

Ayrılığın ana nedeni, Roma Papası I. Nikolas (858-867)’ın, Batı ve Doğudaki tüm Patriklerden üstün olduğu ve yasal üstünlüğe sahip olduğu konusundaki hatalı ihtirasıdır.

Bu monarşik istek, kanonik yasaya dayanan argümanların yardımıyla Reims Başpiskoposu Hinmcart tarafından bir zamanlar tartışılmıştı. IX. yüzyıldan itibaren Roma Papasının bu isteği, havarisel geleneğe dayanmıyordu. Hatta, kilisenin ilk günlerinden beri, episkoposlar, önemli bir problem hakkında karar vermeleri gerektiğinde, Kutsal Ruh’un ilhamını ve yardımını isteyip dua ediyorlardı ve karar veriyorlardı (Elçilerin İşleri 15:22 ve 15:28) “Havariler ve tüm kilise ihtiyarları birlikte karar veriyorlardı. (Bkz: “Kutsal Ruh ve Biz karar verdik ki…” şeklindeki İncil açıklaması.)

Bu sinod / konsül sistemi, Ortodoks kilisesinde günümüze kadar değişmeden geldi. Hiçbir Patrik, diğerlerinin üstünde değildir. İstanbul Ekümenik Patriği; onursal olarak birincidir, fakat tek başına karar verme yetkisine sahip değildir. Yukarıda bahsedilen yazıya göre, tüm inanlılar tarafından kabul edilen, sadece Ekümenik Konsüle ait olan yanılmazlık haricinde, yanılmazlık yoktur: (Bkz:“Havariler, Kilise ihtiyarları ve tüm Kilise karar vermiştir ki…”. şeklindeki İncil açıklaması.)

Ortodoks ve Roma Katolik kiliselerini ayıran birinci, en önemli ve tüm farklılıkların üstünde olan, en zorlu sorun, üstünlük ve yanılmazlık prensibine dayanan, Roma Papa’sının bu konumudur. IX. yüzyıldan itibaren, Batı kiliseleri, Papa’nın üstünlüğünü savunmak için bazı İncil ayetlerini yanlış yorumladılar. Bu yorumları hiçbir Ekümenik Konsül onaylamamıştır. IX. yüzyılda bozulmuştur. Bahsedilen ayet ve Doğru yorum şöyledir:

“İsa, öğrencilerine sordu ”Benim kim olduğumu söyleyebilir misiniz?” Simon Petrus, kendiliğinden diğerlerinin adına yanıt verdi: “Tanrı’nın yaşayan Oğlu Mesih’sin”. İsa Mesih, tekrar söz aldı ve O’na : “Ne mutlu sana Yunus oğlu Simon Petrus” dedi. “Bu sırrı sana açan insan değil (ne et, ne de kemik değil), göklerdeki Babam’dır. Ben de sana şunu söyleyeyim ki, Sen Petrus’sun ve kilisemi, bu kaya üzerine kuracağım” (Mat.16,15-18).

Kilisesini üzerine kuracağı kaya, Petrus’in kendisi değildi (ki, daha sonra Kendi’sini 3 kez inkar etti) ama Petrus’in iman itirafıdır. İnanç, İsa’nın Mesih olması ve yaşayan Tanrı’nın Oğlu olmasıdır. Çünkü kilisenin temel taşı, Petrus‘un şahsı değil, bizzat İsa Mesih’dir. Aziz Pavlos’un Korintlilere söylediği gibi: “Temeller, zaten İsa Mesih’in şahsında yer almaktadır. Hiç kimse O’ndan başka atamaz” (I. Kor. 3,11).

Mesih’in yeryüzünde bir vekile veya bir temsilciye ihtiyacı yoktur. Çünkü söz verdiği gibi, “Dünya’nın sonuna kadar her zaman bizimle birlikte olacak”tır (Math. 28,20). Kutsal komünyon gizemi, Dünya’da sürekli etken olmaktadır. Aziz Pavlos, Korintlilere şöyle söylüyor, “3 Hepsi aynı ruhsal yiyeceği yedi. 4 Hepsi aynı ruhsal içeceği içti. Artlarından gelen ruhsal kayadan içtiler, ve o kaya Mesih’ti. (1.Kor. 10:3-4)

Elçilerin İşleri kitabı, kilise tarihinin Roma’da değil, Kudüs’de Kutsal Ruh’un geldiği gün başladığını bildiriyor: “Üç bin Yahudi, o gün günahlarını itiraf ettiler ve vaftiz oldular” (Elçilerin işleri 2,41). Bu demektir ki, ilk Hristiyan topluluk, Kudüs’dedir. Unutmamak gerekir ki, Elçi Petrus’un Roma’ya varmadan önce, Filipe ve Korintteki iman edenleri Aziz Pavlos Müjdeyi duyurmuş, onları eğitmiş ve bir araya getirmiştir. (İ.S 49-50).

VIII yüzyıl boyunca Geleneğe Dayalı Kilise’nin Pratiği, asla Roma patriğine bir yasal üstünlük vermedi. IV. Kalkadion (Kadıköy) Ekümenik Konsülünde, 28 nolu karar ile (Canon 28), Roma ve İstanbul Patriklerine onursal öncelik verildi. Bu onursal öncelik, patriğin şahsına değil, kutsallık ve inanlıları konusunda temsil ettiği kilisenin önemine bahşediliyordu.

Bu öncelik, Latincede “Eşitler arasında birinci” anlamına gelen “PRIMUS INTER PARES” olarak adlandırılır.

Eşitliğin bozularak üstünlüğünün ve yanılmazlığının kabul edilmesi değişimi (Roma patriğinin yasal üstünlüğü), Batı kilisesindeki tüm kötülüklerin de başlama nedeniydi. Papa Monarşik bir “kral” haline geldi. Kısmen cismani bir “Kral” olarak güçlü bir Papa, Batıdaki krallar ile görüşen ve kendiside kral seviyesinde olan, tüm dehşetleriyle; engizisyon, enduljans, afaroz, haçlı seferleri, din savaşları … vb. pek çok yanlış kararı alan kişi oldu. Kutsallığını tamamen koruyan Doğu kiliselerinde (Ortodoks Kilisesinde) benzer olaylar olmadı, yaşanmadı.

Ortodoks Kilisesi, sapmalar konusunda Pavlos’un Titus’a verdiği tavsiyesini izledi: ”Birinci ve ikinci uyarıcı açıklamalarından sonra, sapıkdan uzaklaş” (Titus 3,10).Aziz Pavlos, Titus’a – Ortaçağ Batı Kilisesinin kilise ruhunu çarpıtarak yaptığı gibi yak, kır, dök gibi tavsiyeler vermedi.

Papa’nın yanılmazlığı

Sadece 1870 yılında Vatikan Konsülünde açıklanan, Roma Patriğinin yanılmazlığı inancına gelince; yanılmazlığın tüm kilisede bulunduğu görüşünden sonra, sinodik sisteme veya konsüle tamamen hatalı bir bilgi getiriyor. Kudüs’deki “Elçiler, ihtiyarlar ve tüm kilise karar verdi ki…” (Elçilerin işleri 12,22) denilmesinin Elçisel Konsülün ilk örneği olduğu 7. Ekümenik konsülde kilisenin bütün bedeni tarafından kabul edilmişti.

Roma Papa’sının bu yasal üstünlük ve yanılmazlığı, ruhları ağırlaştırır ve Kilisenin dünya birliğini engelleyip kilisenin demokratik ruhunu yok eder. Çünkü insanların büyük bir kısmı, yanlış olan bu dogmaya isyan ediyorlar. Eğer Hristiyanların birliği isteniyorsa, Papa’nın elçisel geleneğe tekrar geri dönmesi gerekir. Bu kutsal gelenek, 8 yüzyıl boyunca Batı kiliselerinde yaşadı.

Kilise pratiği ve kaynaklarının bozulması

Ortodoks kilisesi, 2 kaynağa dayanır.

İncil kaynağı: Eski ve Yeni Ahit’ten oluşan Kutsal Kitap ve Kutsal Gelenek, yani havarisel pratikler ve bilgiler (yazılı ve sözlü). Havari Pavlus’un öğütlediği gibi “O halde kardeşler, sımsıkı durun ve ister yazılı, ister sözle bizden aldığınız öğretilere (geleneklere) sarılın” (2.Sel.2,15). Bu yazılı ve sözlü elçisel gelenek sadece, gerçek evrensel kilise olan, Ortodoks Kilisesinde değişmeden kaldı.

Roma Katolikliği, bu geleneği bozdu ve Protestanlık ise onu tamamen yadsıdı/ reddetti. 2000 yıl boyunca Ortodoks Kilisesinde kesintisiz uygulanan bu gelenek, 7 Ekümenik konsül kararları ile ve Ekümenik konsüller tarafından belirlenen ve onaylanan, bazı yerel konsüller tarafından savunuldu. İnanlıların ve kilise papazlarının yaşantısını düzenleyen bu Kutsal Kararlar, bir insan yapıtı değil, Kudüs I. Elçisel Konsül örneğine göre, (”Kutsal Ruh ve bizzat biz karar verdik ki…” (Elç.işleri 15,28) Kutsal Ruh’tan esinlendiği için, Tanrısaldır.

Ekümenik Konsüllerin kararları, Trullo (692) deki konsülün 2. kararına göre, değişmezdir. Çünkü bu kararlar İsa Mesih’deki yaşamın bütününü oluşturur ve ebedî hayat mutluluğuna götürür. Aziz Pavlus’un bize söylediği gibi “her şey uygun ve düzenli biçimde yapılsın”.

Filioque (Filiokve)

Roma Katolikliği, sadece kilise pratiğinin bir çok kararlarını reddetmekle kalmayıp, bunun da üstüne Hristiyan inancının temel konularını içeren İznik İnanç Bildirgesini de bozmaya cesaret etti. Gerçekten de, Aıx-La-Chapelle (809) konsülünde, Batı Kiliselerinde okunan İznik İnanç Bildirgesine “filioque”yi ekledi. Bu demektir ki: Kutsal Ruh, sadece İncil’de yazılı olduğu gibi Baba’dan çıkmıyor, Oğul’dan da çıkıyor.

İznik İnanç Bildirgesi’ne yapılan bu ekleme, “Baba’dan size göndereceğim Yardımcı, yani Baba’dan çıkan Gerçeğin Ruhu” (Yuh.15,26) İncil metnini bozduğuna göre, bir sapmadır. Bu İncil metnine göre, Istanbul 2. Ekümenik konsülün Kutsal Babaları, Ortodoks Kilisesinde değişmeden kalan bu ifadeyi yazmışlardı. İznik İnanç Bildirgesi’ne bu filioque eklemesi, öyle yanlıştı ki, Papa III.Léon, Aziz Petrus Bazilikasına Haec Leo posui amore et cautela Orthodoxae Fidei – Ben Léon, Ortodoks inancının korunması ve aşkı için bunu koydum sözleriyle filioque eki olmadan, İznik İnanç Bildirgesini yazdırdığı iki gümüş plakayı astırarak, bu yanlış eklemeyi kabul etmemişti. Papa III.Léon’un bu karşı duruşu, yeterli olamadı. Kısa bir süre sonra, Batı kilisesi, azar azar bu yanlış öğretiyi benimsedi. Alman asıllı episkoposlardan dolayı, Filioque (Kutsal Ruh, Baba ve Oğul’dan çıkar), öğretisi Batı kilisesi tarafından benimsendi.

İncil’de yazılı metine karşı olması ve tüm Ekümenik konsüllerde alınan kararlarda olduğu gibi, Kutsal Ruh’dan esinli İ.S.381 yılında yapılan II. Ekümenik Konsül kararını bozması nedeniyle, bu öğreti yanlıştır.

Bu öğreti yanlıştır, çünkü Kutsal Ruh’un çıktığı 2 kaynak yaratarak, Kutsal Üçlü Birlik şahıslarının işlevini bozmaktadır.

Yanlıştır, çünkü filioque fili ile, Oğul, Kutsal Ruh’un çıktığı Baba ile aynı işleve sahip Tanrı fiili, saçma sapan bir öğretiye götürür. İşte bu nedenle Batı Kilisesi, Kutsal Üçlü Birlik gizemini anlamakta güçlük çekmektedir.

İznik I. Konsülüne katılan İskenderiye Patriği Büyük Aziz Athanase, bir karşılaştırma ile bu gizemi açıklamıştı: Kaynak, Nehir ve Nehirin suyu.

Nehirin Kaynağı, Kutsal Ruh’un çıktığı Baba’dır. Nehir, Çarmıha üzerinde isteyerek Kurban olduktan ve tekrar şanla dirildikten sonra, Kutsal Ruh’u bize gönderen, Oğul’dur. “Benim gitmem, sizin yararınızadır. Gerçi, ben gitmezsem, Gerçeğin Ruh’u size gelmeyecektir. Ben gidersem, size O’nu göndereceğim” (Yuhanna 16,7) diye öğrencilerine söylemişti.Bizim içtiğimiz Nehirin suyu, bize armağanları ve Tanrı’nın lütufunu veren, Kutsal Ruh’dur. O halde, Üçlü Birliğin 3 Kişisi, bu örneğin de gösterdiği gibi bölünemezler: Kaynak, Nehir ve Su.

Üçü de, Nehirin suyu gibi, aynı ÖZ’dendir. (Tanrısal Öz, insanlarla iletişimde değildirler. Bu sadece, hayatlarında Tanrı’nın isteğini yerine getirerek, doğru bir şekilde Kutsal gizemlere katılanlara ve doğru bir şekilde ibadet ederek, kutsallaşanlarla iletişim kuran Üçlü Birliğin “içde yaratılan enerjileri” dir.

Charlamagne tarafından bu “filioque” eklemesi, Aziz Agustin’in yanlış/hatalı yorumlamasındandır. Aziz Agustin, asla Grekçeyi öğrenmedi, kendisinden önce yaşayan Kutsal Babaların yazdığı Grekçe yazıları okuyamadı. Örneğin, Büyük Aziz Athanase, I. İznik Konsülünün kararlarını kaleme almıştır. İznik İman Bildirgesi’ni yer aldığı I. İznik Konsülü, 325 yılında yapılmıştır. II. Genel Konsül 381 yılında yapılmıştır. Aziz Agustin’in Hristiyanlık üzerine konuşması ise 386 yılında yapmıştır. O halde, ilk iki konsülün katılımcısı ve tanığı değildir. Grekçe bilmediği için de ilk iki Konsülde katılımcı olan Kutsal Babalaın yazdıklarını doğru yorumlayamamıştır.

Kutsal gizemlerin kutsanmasındaki değişiklikler

Vaftiz

Vaftiz, batırmak anlamına gelen “vaptizo” Grekçe sözcüğünden türetilmiştir. Kilisenin başlangıçtan beri uyguladığı gibi vaftiz, tamamen suya batırarak yapılır. Bu suya batırma, İsa Mesih’in ölümünde toprak altına gömülmesini simgeleştirir. Aziz Pavlos’un Romalılara söylediği gibi: “4 Baba’nın yüceliği sayesinde Mesih nasıl ölümden dirildiyse, biz de yeni bir yaşam sürmek üzere vaftiz yoluyla O’nunla birlikte ölüme gömüldük. 5 Eğer O’nunkine benzer bir ölümde O’nunla birleştiysek, O’nunkine benzer bir dirilişte de O’nunla birleşeceğiz.” (Romalılar 6,4-5)

O halde, vaftiz edilen kişinin tüm vücudu, görünmez Kutsal Ruh’un bulunduğu, gizemin görünen maddesi, yani vaftiz suyu ile tamamen temas etmesi gerekir. Batı dünyasına dağılan eski vaftizciler, bu gerçeği gösterdiler, yani vaftiz, serpe ile değil, batırma ile tatbik edilir.

Batı Kiliselerinde vaftiz, başlangıçda, sadece ciddi hastalar için serpme ile yapılırdı., 14. yüzyıldan itibaren bu uygulama genelleştirildi.

Rab’bimizin vaftizi esnasında Ürdün suyuna batırıldığı ve sudan çıktığı gibi (Mat.3-16), Ortodoks vaftizi, Kutsal Üçlü Birlik adına, “eski adamın ölümü” ve “yeni adamın dirilişi”ni simgeleyen, 3 defa suya daldırılarak uygulanır.

Krismasyon Gizemi (Yağ ile mesh etme)

Çok önemli diğer bir gizem, Kutsal Ruh’un armağanını aldığımız, yağ ile mesh edilmedir. Kilisenin başlangıcından beri, vaftizden hemen sonra yapılır. 2. Yüzyıl sonunda yaşayan eski kilise yazarı Tertulien diyor ki “Bizi kurtaran vaftizden hemen sonra, eski uygulamaya göre kutsal yağı alıyoruz”. Oysa ayrılıktan sonra Batı Kilisesinde vaftizde kutsal yağ sürme işlemi vaftizden ayrılır ve sadece yaşları 7 ila 10 arasında vaftiz edilmiş çocuklara kutsal yağ sürülmektedir. Bu demektir ki, çocukluk yılları boyunca, çocuklar Kutsal Ruh’un armağanından, Kutsal Komünyondan yoksun bırakılmaktadır. Eğer bir çocuk, kutsal yağ sürmeden önce hayatını kaybederse, Rab’bin sofrasına katılmadan hayatını terk edecektir. Çünkü Eski Kilisede inanlılar, vaftizden ve kutsal yağ sürüldükten hemen sonra, Kutsal ayinde İsa Mesih’in bedenini ve kanını içlerine alıyorlardı. Bununla birlikte; Ortodoks Kilisesi, Kutsal Komünyonu, İsa Mesih’in “Bırakın çocuklar bana gelsinler, onları engellemeyin” (Luka,18,16) sözlerini hatırlatarak, vaftiz edilmiş çocuklara vermektedir.

Bu değişiklikler Kutsal Komünyonu alması için, çocuğun olgun yaşta/reşit olması demek olan batı rasyonel düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Ilk başlarda Elçiler yeni vaftiz olanların üzerine ellerini koyarak onlara Mukaddes Ruh’u veriyorlardı (Elçilerin İşleri 8:17, 19:6), ancak daha sonraları kiliselerin çoğalmasıyla, Elçilerin vaftiz olanların üzerine ellerini bizzat koymaları mümkün olmadığı için, Episkoposlar Mür Yağını takdis ederek, yeni nurlanan müminleri bununla mesh etmişlerdir.

Halbuki Ortodoks Kilisesi, Tanrı’nın armağanının lütfuna ve esinine inanmaktadır.

Kutsal Komünyon (Efharistia)

Ayrılıktan sonra Batı kilisesi, Kutsal Komünyon gizemini de değiştirdi. İnanlılara, İsa Mesih’in bedenini ve kanını şarap ve ekmek şeklinde vermek yerine, Öğrencileri ile yediği son yemekte Kendisinin bizzat yaptığı gibi, ki başlangıçtan beri uygulanan pratik böyle, Kanından yoksun bırakılarak, sadece bedenini temsilen, normal ekmek olarak değil de, mayasız ekmek veriliyor. Öğrencileri zamanından beri verilen Kutsal Komünyon, İncil metinlerinde de bize öğretilen “Yemek esnasında İsa eline ekmek aldı, şükredip ekmeği böldü ve öğrencilerine verdi. “Alın, yiyin” dedi, “Bu benim bedenimdir.” 27 Sonra bir kâse alıp şükretti ve bunu öğrencilerine vererek, “Hepiniz bundan için” dedi. 28 “Çünkü bu benim kanımdır, günahların bağışlanması için birçokları uğruna akıtılan antlaşma kanıdır.” (Matta 26,26-29) gibidir.

“ 53 İsa onlara şöyle dedi: “Size doğrusunu söyleyeyim, İnsanoğlu’nun bedenini yiyip kanını içmedikçe, sizde yaşam olmaz. 54 Bedenimi yiyenin, kanımı içenin sonsuz yaşamı vardır ve ben onu son günde dirilteceğim. 55 Çünkü bedenim gerçek yiyecek, kanım gerçek içecektir. 56 Bedenimi yiyip kanımı içen bende yaşar, ben de onda. 57 Yaşayan Baba beni gönderdiği ve ben Baba’nın aracılığıyla yaşadığım gibi, bedenimi yiyen de benim aracılığımla yaşayacak.” (Yuhanna 6,53-57).

Aziz Pavlus diyor ki: “Size ilettiğimi ben Rab’den öğrendim. Ele verildiği gece Rab İsa eline ekmek aldı, şükredip ekmeği böldü ve şöyle dedi: “Bu sizin uğrunuza feda edilen bedenimdir. Beni anmak için böyle yapın.” 25 Aynı biçimde yemekten sonra kâseyi alıp şöyle dedi: “Bu kâse kanımla gerçekleşen yeni antlaşmadır. Her içtiğinizde beni anmak için böyle yapın.” 26 Bu ekmeği her yediğinizde ve bu kâseden her içtiğinizde, Rab’bin gelişine dek Rab’bin ölümünü ilan etmiş olursunuz. 27 Bu nedenle kim uygun olmayan biçimde ekmeği yer ya da Rab’bin kâsesinden içerse, Rab’bin bedenine ve kanına karşı suç işlemiş olur. 28 Kişi önce kendini sınasın, sonra ekmekten yiyip kâseden içsin. 29 Çünkü bedeni farketmeden yiyip içen, böyle yiyip içmekle kendi kendini mahkûm eder. “ (I. Korint 11,23-30).

Kutsal Komünyon gizemi için, mayalı ekmek kullanmak gerekir, çünkü son akşam yemeği Perşembe günü akşam yenildi ve Yahudilerin mayasız ekmek günü değildi.

Ekmek ve şarabın, Rab’bimizin bedeni ve kanına dönüşmesi, rahip tarafından Kutsal Ruh’un çağırılmasıyla olur. Bu dönüşümü yapan, Kutsal Ruh’dur, rahip değildir. Ortodoks kilisesinde Kutsal Komünyon, inanlılara (hem Bedeni olan ekmek hem de Kanı olan şarap) ayinin sonuna doğru verilir. İsa Mesih’in, yaşamı bize Kutsal Kasede sunması ve bizzat kendisi olan, Gizem için kullanılan ekmek, canlı/yaşayan (mayalı) olmalı, ölü (mayasız), olmamalıdır.

Bu gizem çok önemlidir; Asmadaki çubuklar gibi, bizi Rab’de birleştirdiği için, kilisenin bizzat kalbidir. Bizzat kendisinin dediği gibi: “Ben asmayım, sizler çubuklarsınız. Ben de kalın, benim kendisinde kaldıklarım, çok meyva verir, benim olmadıklarım, hiçbir şey yapamazlar” (Yuhanna 15,5). Ve ekliyor “Eğer bir kimse bende kalmazsa, çubuk gibi dışarı atılır ve kurur. Böylelerini toplar, ateşe atıp yakarlar. Eğer bende kalırsanız ve sözlerim sizde kalırsa, ne isterseniz dileyin, size verilecektir.” (Yuhanna 5,6-7). Aziz Yuhanna İncil’inin bir başka yerinde: ”Ben gökten inen yaşayan ekmeğim. Bu ekmekten yiyen, sonsuza kadar yaşayacaktır. Ve benim vereceğim bu ekmek, dünyanın yaşaması için verilen, bedenimdir” (Yuhanna 6,51). Burada söylemek istediği şey, bizi kutsallaştıran, bizi kurtuluşa götüren bu gizeme katılmadan, hiç meyve vermeyen, sadece ateşe atılması gereken, kurumuş dallar gibiyiz.

Günah itirafı, tövbe

Bu gizem, Kutsal Kaseye yaklaşmak için, ruhun bir hazırlığıdır. IV. Yüzyılda yazılan, ve I. Yüzyılda Elçi Yakub’un en eski ayinine dayanan, Aziz Altın Ağızlı Yuhanna ayininde rahip tarafından söylenen aşağıdaki ifadeleri içerir :

“Kutsallar Kutsalı armağanı, ilk önce, pişmanlık gözyaşları ile ruhumuzu arındırmadan, Kutsal Kase’ye yaklaşamayız. Bu nedenle, tövbe gizemi, gözyaşlarının vaftizi ya da ikinci vaftiz olarak adlandırılır. Tövbe gizemi, aşağıdaki İncil metnine dayanır: Dirildikten sonra, İsa Mesih, kapıları kapalı bir yerdeki öğrencilerine göründüğünde, onlara şunu söyledi: “Kutsal Ruh’u alınız, Günahlarını bağışlayacağınız kişilerin günahları bağışlanmışdır. Günahlarını bağışlamayacağınız kişilerin günahları muhafaza edilecektir.” (Yuhanna, 20,23).

İsa Mesih tarafından öğrencilerine verilen bu güç, atanma-kutsanma gizemi ile episkoposlara ve episkoposlar tarafından yetkilendirilen rahiplere geçmiştir. Ortodoks kilisesinde, günah çıkartma yoktur. Tövbe eden mümin, rahibe gider ve aralarında hiçbir bölme olmadan, kilise içinde veya dışında herhangi bir yerde günah itirafında bulunur. Bu sayede bir tövbeden diğerine kadar, güçlendirilir ve baştan çıkarmalara karşı daha büyük bir kolaylıkla direnebilir. Zira Ortodoks mümin, kendi günahlarının sorumluluğunu taşıyor. Aldığı aklanma/günahının bağışlanması, samimi tövbesinin sonucudur, başka bir faktöre veya Azizlerin aracılığına bağlı değildir.

Azizler, Ortodoks Kilisesi’nde onurlandırılır. Çünkü Tanrı’yı şehitlik ve kutsal yaşamlarıyla yücelttiler. Böyle olmakla birlikte Azizler, insanların günahlarını alma gücüne sahip değillerdir. Günahların bağışlanması/aklanma, kişisel tövbe ile verilir ve etkinliğini, Rab’bin çarmıhtaki kurtarıcı çalışmasından alır. Altın ağızlı Yuhanna’nın vaazında “Bir samimi tövbe ile günahları bağışlanan kişi, her zaman Kutsal gizemlere katılmaya layıktır” diyor. Günah itirafı, Kutsal Kase’ye yaklaşmak için ruhun temizlenmesine bir hazırlık olduğu gibi, oruç da, bedenin hazırlanmasıdır.

Batı kilisesi, bu konuda bazı şeyleri çok basitleştirdi.

Ruhani atama/kutsama töreni

Gizem olarak ruhani ataması, İsa Mesih tarafından öğrencilerinin seçiminden bahseden İncil metinlerine dayanır (Mat 10,1 Luka 10,1 Yuhanna 6,70). Elçilerin işleri 6:3-7’de: “Bu nedenle, kardeşler, aranızdan Ruh’la ve bilgelikle dolu, yedi saygın kişi seçin. Onları bu iş için görevlendirelim. Biz ise kendimizi duaya ve Tanrı sözünü yaymaya adayalım.” “Bu öneri bütün topluluğu hoşnut etti. Böylece, iman ve Kutsal Ruh’la dolu biri olan İstefanos’un yanısıra Filipus, Prohoros, Nikanor, Timon, Parmenas ve Yahudiliğe dönen Antakyalı Nikolas’ı seçip elçilerin önüne çıkardılar. Elçiler de dua edip ellerini onların üzerine koydular.”

Aziz Pavlos : “Peygamberlik tarafından, ihtiyarlar kurulunun ellerini senin üzerine koymasıyla sana verilen ve hâlâ sende olan ruhsal armağanı ihmal etme.”.

Ellerin üzerine konmasıyla verilen bu armağan, kutsal gizemleri yapma yetkisini/gücünü papaza verir. Papaz, usüle göre kutsanmadı/atanmadıysa, geçerli değildir.

Ortodoks Kilisesinde, evli papazlar, evlenmemiş episkopos ve presviteros (ihtiyarlar)lar var. Ortodoks din adamlarının bu iki durumu, Episkoposluğa hazırlananların bekar kalması, kilise din adamlarının papaz olarak atanmalarından önce evlenmeleri, ekümenik konsülün (VI.konsül,12.karar) bir kararıdır. Bir din adamının Papaz olarak atanmasından sonra, evlenmesine izin verilmez. Dul papazlar, dul olarak kalmalıdırlar, ama dul papazlar, episkopos olabilirler (çünkü dulluk, onları aile zorunluluklarından muaf tutmaktadır).

Ortodoks Kilisesinde, Kutsal Kitap’ın “Elçilerin İşleri” başlıklı kitabına göre, 3 din adamı derecesi vardır: Diyakos, Papaz ve Episkopos (le diacre, le presbytéros et l’évêque).

Roma Katolik Kilisesinde Kardinal rütbesi eklenmiştir. İncil metinlerinde buna rastlayamıyoruz. Kardinaller, üst episkoposlar olduğuna göre, kardinal rütbesi, episkoposluğu hafifletiyor (güçsüzleştiriyor).

“Buyruklarıma göre, her şehirde ihtiyarları (presbytéros) atamalısın, imanlı çocukları olan, tek kadınla evli, eleştirilecek yönü olmayan adamlardan seçilmeli”. (Titus 1,5-6).

Evlilik

Evlilik, insan kurumu değil, ilahi bir kurumdur. Eski Ahit’in “Yaratılış” kitabında “Ebedi Tanrı diyor ki “Adem’in yalnız olması iyi değildir. Ona benzeyen bir yardımcı yaratacağım” (Yarat 2,18) diye yazıyor.

Ve daha sonra okuyoruz ki “Bundan dolayıdır ki, erkek, anne ve babasını terkedecek ve karısına bağlanacak ve tek bir vücut (beden) olmalıdırlar” (Yarat 2,24). O halde Tanrı tarafından kurulacak evliliğin iki amacı var: Ortak yaşam ve doğum (üreme).

Yeni Ahit’de, bu Tanrısal kurum, Aziz Pavlus’un Efeslilere yazdığı mektup’da söylediği gibi “Bu sır büyüktür; ben bunu Mesih ve kiliseyle ilgili olarak söylüyorum” (Efesliler 5,32), büyük bir kutsal gizem oldu. Hristiyanlığın başlangıcından beri evlilik, ilk Hristiyanlık arkeolojik eserleri ve kilise babalarının yazılarından öğrendiğimize göre, dini bir törendi. Aziz Ignace’ın Aziz Polycarpe (2.yüzyıl) yazdığı mektupda “evlilik, piskoposun görüşüne göre kutlanmalıdır, çünkü bu birlik, fiziksel arzuya değil, Tanrı’nın iradesine dayanmalıdır”. Başka bir baba: “fiziksel birlik kutsanmış boyunduruk olur.” Diye yazdı. Ve Aziz. Altın ağızlı Yuhanna : “bu cinsel birlik değil, evliliği oluşturan kilisenin kutsamasıdır” diyor. Bu, evlilere Tanrı’nın lütfunu veren ve onlara bu armağanı ileten, tüm gizemlerde var olan, Kutsal Ruh’dur. Tanrı’nın lütfu, doğal birliği, ahlakın mükemmelleştirilmesi merkezine dönüştürerek kutsallaştırır. Bu nedenle bu manevi merkezi ayırmak caiz değildir. Bu, yeni Hıristiyanların doğacağı ve yetişeceği ortamdır. Bu, azar azar toplumu kutsayacak güce sahip hücredir. Kutsanmış birlikteki aile = Teslis birliği.

Ailenin ayrılamaz karekteri, bizzat İsa Mesih tarafından verildi. Ferisililer O’na, boşanmanın izinli (caiz) olup olmadığını sorduğunda, İsa şöyle yanıtladı: “Tanrı’nın birleştirdiğini, insan ayıramaz” (Mat,19,6). Daha sonra, ekledi : “ Eğer bir kişi, uygun olmayan birlik (fuhuş) nedeni hariç-karısını boşarsa, ve bir başka kadınla evlenirse, zina yapar”(Mat.9,6).

İşte bu nedenle Ortodoks Kilisesi, İsa Mesih’in belirttiği durumda, boşanmaya izin vermektedir: sadakatsizlik.

İncil’in evlilikten bahsettiği aynı metinde, bekarlıktan da bahseder. “kimisi de Göklerin Egemenliği uğruna kendini hadım sayar. Bu yolu izleyebilen izlesin” (Mat.19,12). Görüldüğü gibi, Mesih’te iffetli bekarlık, herkes için değildir, bunu özgürce kabul eden ve yapabilenler içindir. Bu, kendilerini tamamen bu dünyanın şeylerinden ayırmak isteyenlere, kendilerini tamamen Tanrı’ya adamak isteyenlere, Tanrı’dan bir armağandır. Aziz Pavlus’un Korintlilere söylediği gibi: “Kaygısız olmanızı istiyorum. Evli olmayan erkek, Rab’bi nasıl hoşnut edeceğini düşünerek Rab’bin işleri için kaygılanır. Evli erkekse karısını nasıl hoşnut edeceğini düşünerek dünya işleri için kaygılanır. Böylece ilgisi bölünür. Evli olmayan kadın ya da kız hem bedence hem ruhça kutsal olmak amacıyla Rab’bin işleri için kaygılanır. Evli kadınsa kocasını nasıl hoşnut edeceğini düşünerek dünya işleri için kaygılanır. Bunu sizin iyiliğiniz için söylüyorum, özgürlüğünüzü kısıtlamak için değil. İlginizi dağıtmadan, Rab’be adanmış olarak, O’na yaraşır biçimde yaşamanızı istiyorum. (I.Korintlilere mektup 7:32-35).

Bu iffetli bekarlık, lütuf yardımı ile, tutkuları ve içgüdüleri yatıştırma ve ruhu Tanrı ile birleşmeye ve Kutsal Ruh’un en büyük armağanlarını almaya daha uygun hale getirme yeteneğine sahip, ateşli inanç ve manevi çileciliğe dayanmaktadır. Bu nedenledir ki, Ortodoks Kilisesinin en büyük münzevileri (çile çekenleri), her tür sapmalara karşı kilisenin gerçeğinin ateşli savunucuları ve çok kez savaşçıları oldular. Yani bekarlık yemini yapmak, iffet yemini yapmadan, Batı kilisesi’nde yaptığımız gibi, mantıklı değil. Mesih’te bekarlık sadece iffetli bekarlık olabilir. Ortodokslukta, bu konuda sadece iki çözüm vardır: Ya Tanrı’nın kutsadığı evlilik, ya da serbestçe kabul edilen, Tanrı’nın armağanı olan iffetli bekarlık.

Hastalara Kutsal Yağ Sürme Gizemi

Kutsal yağ sürme, Elçilerin mektuplarının birinde gizem olarak bahsedilmektedir. Fakat bu gizem, hangi hastalık olursa olsun hastalara yapılan gizemdir, daha sonraları Batı kilisesinin yaptığı gibi ölüme hazırlamak için değildir. İncil’de “aranızdan biri hasta mı?, Kilise ihtiyarlarını çağırın, Rab’bin adıyla,üzerine yağ sürerek onun için dua etsinler” (Yakup 5,14-15) diye yazıyor. Aziz Markos İncil’inde, elçilerin çalışmalarını görüyoruz “çok sayıda cinleri kovdular, çok sayıda hastalara yağ sürerek, iyileştirdiler” (Markos 6,13).

Görüldüğü gibi, Roma Katoliklerinin aşırı yağ sürmeleri-ölüme hazırlamak için yağlamaları, elçisel bir gelenek olarak görülmemektedir.

Arınma

Arınma kavramı, Roma Katolik kilisesinin daha sonradan yaptığı bir yeniliktir. Elçisel gelenekte asla yer almamaktadır. Haydut, çarmıhtan doğrudan cennete gitti (Luka 23,42 ve Yuhanna 5,29). Arınma düşüncesi, hristiyanın Dünya’daki sorumluluğunu kaldırmaktadır. Gerçek şu ki, tamamen özgürce ve tamamen sorumlulukla yaptığımız eylemlere göre yargılanacağız (Matta16,27, Vahiy 22,12).

Kutsal-Bakire’nin günahsızlığı kavramı

Roma Kilisesi, 1854 yılında (Papa Pius IX), Kutsal Bakire Meryem’in orijinal günahı (ilk Atalar Adem ile Havva’dan sirâyet eden günah) olmadan tasarlandığına karar kılmıştır. Ancak Müjde sırasında, büyük alçak gönüllülüğü ve Tanrı’nın iradesine tam itaat etmesi sayesinde, onu yerine getiren Kutsal Ruh tarafından orijinal günahtan kurtulmuştur: “Kutsal Ruh senin üzerine gelecek, Yüceler Yücesi’nin gücü sana gölge salacak. Bunun için doğacak olana kutsal, Tanrı Oğlu denecek” (Luka 1,35) Daha sonra: “Ben Rab’bin kuluyum” dedi Meryem, “Bana dediğin gibi olsun.” (Luka 1,38).

İşte bu nedenledir ki, Ortodoks kilisesinde, Kutsal Bakire, Panaghia Pekkutsal “Théotokos”dur: Tanrı’nın Annesi olarak anılır. Mesih’i doğurdu, İnsan-Tanrı, kurtarıcı ve annesi olarak, bizim için sürekli yakarıyor. O, bizim elçimizdir.

Papa’nın geçici gücü

Kilisenin kutsal kararlarına göre, Episkopos’un geçici bir gücü olmamalıdır: Elçisel karar 6.,81.,83. Kararları IV.Ekümenik (Chalcédoine) konsülün. 3.,7. Kararları VII.ekümenik konsülün.

Bu kararlar, büyük ayrılığa kadar (1054) Batı kilisesinde yürülükteydi. Bu kararları çiğneyen birinci Papa Boniface (1294-1303), iki gücüne (Geçici ve manevi) işaret etmek için birbirinin üstünde 2 taç giydi. Daha sonra Papa Clément V (1314),gökte ve yerde (aforoz – arınma) en büyük gücü ifade eden üçüncü tacı giydi. Birbiri üzerindeki bu üç taç , günümüzde Papa tarafından büyük törenlerde giyilen papalık tacını(üç taçlı külahı) oluşturmaktadır.

(7 aralık 1965 yılında başlayan iyi niyetli dialoglar ile 1054 yılının karşılıklı aforozları kaldırılmıştır.).

İrini İkonomidu’nun kaleme aldığı «Ortodoks ve Katolik Kilise arasındaki farklar» kitabından bir alıntıdır.

Ortodoks ve Katolik Kilisesi arasındaki farklar