/ Manevi yaşam / Üstatın(Aziz Paisios) dua kuralı

Üstatın(Aziz Paisios) dua kuralı

Üstatın(Aziz Paisios) dua kuralı

 

Yaşamı boyunca Üstatın esas mücadelesi dua etmeyi öğrenmek oldu.  Hizmetinin dua olduğuna inanıyordu.  Diğer çilelerin işlevi duayı kolaylaştırmaktı.  Aziz Suriyeli İzak’a göre saygıdeğer bir gayret; « Ne mutlu bedenin tüm eylemlerini dua lütfuna çevirene».  …..

İçinde bulunulan ruhsal duruma da büyük bir önem veriyordu.  Kendi tecrübesine dayanarak bizlere her müsait ânımızda dua etmemizi öğütlerdi : « Mânevî hayatı kolaylaştırmak açısından kendimizi zorlamayalım ama ruhumuza soralım : “Âyin Düzenini mi okumak istersin ?  Mezmurlar Kitabını mı ?  İsa Duasını okuyarak dolaşmak mı istersin ?  Yahut secde ederek Şefaat Âyinini (Paraklisis) söylemek mi ?”  Böylece yorulmayız çünkü her yaptığımızı içimizden gelerek yapmış oluruz.

Ruhumuz hazır değilse ve secde edemeyeceksek İsa Duasını oturarak söyleyelim, okuyalım, ne yapmak istiyorsak onu yapalım.  Küçük çocuk halsiz olduğu zaman onu yemek yemeye zorlamak imkânsızdır.  Ne istiyorsa o verilir.  Daha sonra, iyi olduğunda nohut bile yiyecektir.  Ruh için de durum böyledir.  Mânevî şeyler gönülden yapılmalıdır.  Mâneviyata ancak ruhsal yetenekle, özveriyle ulaşılır.

Dua etmek için bir hazırlık lâzımdır.  Dua da Tanrı’yla bir paylaşımdır (komünyon).  Tanrı lütfunun başka şekilde alındığı bir paylaşım.  Nasıl ki Kutsal Komünyonda kutsaldan bir parça alıyoruz, bu paylaşımda da ilâhî bir alev alırız. »

Mâneviyata ilişkin kitapları incelemek, yüreği ısıtır ve duaya hazırlar.  « Gece” derdi, “düzenli duadan önce kitap okumaya lüzum yoktur çünkü zihnimiz saf ve açıktır. »  Özellikle, İncil okumak, tam olarak anlamasak bile ruhun kutsanması için şarttır.  Dolayısıyla, Aziz Suriyeli İzak’ın kitabı gibi öz su dolu kitaplar okuyun.  Bir paragraf okusanız, içindeki ruhsal vitaminler sayesinde bir haftalık, bir aylık gıda alabilirsiniz.  Görüyorum ki günümüzde okuyan çok ; okumaktan haz alıyorlar ama okudukları onları etkilemiyor, onlara bir şey bırakmıyor.  Okuduklarını hafife alıyorlar.  « Suyun resmi harareti gidermez » der Aziz Suriyeli İzak.  Pederlerin kitaplarını çok okumadım, hatırladığım kadarıyla ama okurken not aldım, eski zamanların Kutsal Pederleriyle karşılaştırmalar yaptım ve onlardan ne kadar uzak olduğumun farkına vardım, kendimi bir aynada görüyormuşum gibi gördüm.  Genelde gençler din kitapları okuyor.  Ne diyebilirim ?  Sanki bir kazan kabak, içinde de bir, iki ufak et parçası.  Din kitapları günümüzde böyle işte : şurasında, burasında Pederlerin birkaç sözü oluyor, o kadar.  …….

« İşler yolunda gitmediği zaman ilâhîler söyleyelim, diye öğütlerdi.  İlâhîler mırıldanmak şeytanı kaçırır çünkü hem duadır, hem de ayartıcıyı takmadığınızı gösterir.  Aklımızdan hakaret dolu düşünceler geçtiğinde Dua*yı söylememeliyiz çünkü o zaman bizimle boğuşan şeytanla bir cephe açmış oluruz, şeytan mücadelesini daha da şiddetlendirir.  İlâhî söyleyerek ona aldırış etmediğimizi gösterelim, o zaman kaçar. »

İlâhîler dışında, Tanrı’nın yüceliği ağzından düşmezdi : « Yücelikler Sana Ya Rab ! Yücelikler Sana Ya Rab ! »  Bunu gönülden söyler ve aralıksız tekrarlardı.  Seller gibi taşan bir şükrandı bu onun için.  « Kalpten gelen güçlü bir istek olmadıkça, doğaçlama dua etmekten kaçınalım » diye öğütlerdi.

İnziva hücresinde tek başına uyanık geceler geçirerek ve dua ederek rahatlıyordu ama birlikte yapılan dualarda ilâhîlere katılıyordu.  Bazen de sessizce izliyor, kendi içine dalıyor ve Dua’yı okuyordu.  Öyle zamanlarda artık orada değilmiş gibiydi.  Yakarışları saatlerle, okunan metinlerin veya çekilen tespihlerin* sayısıyla ölçmüyordu.  Onun için önemli olan duanın saf olması, Tanrı’ya ulaşması ve meyvelerini vermesiydi.  « Bunun ötesi” diyordu, “gece vakit geçirmek ve şu kadar saat uyanık kaldık demek içindir. »  Özellikle, daha çocukluğunda annesinden öğrendiği İsa Duasını : «Efendimiz İsa Mesih, bana merhamet eyle» sever ve üzerinde düşünürdü.  Sina’da geçirdiği günlerden beri ve daha sonrasında da İsa Duası, az sayıda istisnaî durum dışında Üstat için tüm âyinlerin yerini tutuyordu.  Bu, onun nefes alması, gıdası ve hazzıydı.  Öylesine bir ruhsal duruma erişmişti ki « ruhu duaya dalmıştı », uykusunda bile dua okumaya devam ediyordu.

Sürekli duasının kesintiye uğratılmamasında çok ısrarlıydı.  El işi yaparken, yolda yürürken veya yanında başkaları varken de duasını okuyordu.  Bazen çalışırken mola verir, sakin bir yerde diz çöker ve Dua’ya dalardı… tâ ki bir ziyaretçi gelip onu kendisine getirene kadar.  Dua ederken diz çöküp, ellerini ve alnını yere koymayı âdet hâline getirmişti.  Dizüstü geçirdiği uzun saatler sonucu dizleri yıpranmış, yokuşlarda bedenini zor taşır hâle gelmişti. …..

Bir defasında oturmuş, dua ederken akrep sokmuştu, duaya ara vermedi.  Dua esnasında çevresiyle ilişkisi kesiliyordu, zihin duasındaydı artık, bulunduğu yerde değildi, âdeta o « orada değildi ».  Araba yolculuğunda yahut insanların arasında, içinden İsa Duasını söylerdi.  Görgü tanıklarının ifadelerine göre, « Tanrı’da eriyor, O’nunla bir oluyordu ».  …….

« Mesih’in ismi çok güçlüdür” derdi,  “O Dua şeytana karşı korkutucu bir silâhtır.  Dua’dan önce bütün düşüncelerinizi mânevî babanıza açıkladıktan sonra, Tanrı’ya günah çıkartın ve ondan sonra kendinizi kalp duasına* verin.  Bu iyi bir başlangıç olur.  Duayı içinizden söylemelisiniz, sesli olarak değil, zihinsel dua* diye anılmasının sebebi budur.

Ne çok acele ne çok yavaş söylemelisiniz —yüzlük tespih bir buçuk dakikadan daha kısa bir sürede söylenmemelidir— çünkü o zaman hissedemezsiniz, nasıl ki acele acele yerseniz aldığınız gıdanın da tadına varamazsınız. »

« Dua sırasında bize ne yardımcı olabilir?» sorusuna cevabı şuydu : « Günahkâr olduğumuzun ve Tanrı’nın bize lütfettiğinin bilinci ile davranırsak Dua’yı mekanik bir şekilde değil, cömert bir gayretle (filotimo*) söylemiş oluruz.  Sonrasında da alışkanlık hâline gelir. Kendimizi tanıdığımızda ve nankörlüğümüzü düşündüğümüzde, işte o zaman Dua’yı söylemek isteriz.  Uykumuzda Dua’yı söylerken uykudan uyanır ve uyandığımızda da söylemeye devam edersek mâneviyatımızda tatlı bir şafak söküyor demektir. »   ……

Dua edilirken kayılabilecek sapmaların tehlikesine ve özellikle Dua’nın amacına dikkat çekiyordu : « Şimdilerde İsa Duası moda oldu.  Kimileri onu Nirvana olarak görüyor ; sâkinleşmek için oturup, başkaca hiçbir şey düşünmeden okuyup duruyorlar.  Dua etmek istiyorlar, sonunda başağrısı tutuyor.  Bir makine gibi tekrarlayıp duruyorlar.  Saat miyiz biz ? Tik tak, tik tak ?  Eski insan benliğimizden böyle kurtulamayız.  Dua’yı vicdanımızla okumalıyız.  Hatâlarımızı kabul etmemiz Mesih için çok önemlidir.  Bizden bunu istiyor.  Sadece ümidimizi kaybetmeyelim.

Amaç sürekli duaya ulaşmak değil, eski hâlimizden kurtulmak. İçimize dönmek, bizzat kendi kendimizi tanımak, tutkuları bir yana iterek mücadele etmek.  Tutkularla karşılaşınca Tanrı’dan yardım dileyelim.  Böyle devam ettikçe sürekli dua alışkanlığını da ediniriz.  Bunu mekanik bir şekilde edinmeye çalışmamalıyız.

Dua’yı okurken sıkılmayalım.  Mesih bizimle aralıksız temasta olmayı kabul ediyor, biz ilgisiz mi kalacağız ?  İnsan Mesih’le kaç defa konuşmuş (dua ederken) olursa olsun, bundan asla pişman olmayacaktır.

Aynorozlu Peder İsaak’ın kaleme aldığı Kapadokyalı Aziz Paisios (1924-1994) kitabından bir alıntıdır. (Paros yayıncılık, İstanbul, 2015)

 

 

Üstatın(Aziz Paisios) dua kuralı