/ Manevi yaşam / Yaşamsal eserler ve yaşamsal kaygılar.

Yaşamsal eserler ve yaşamsal kaygılar.

Yaşamsal eserler ve yaşamsal kaygılar.

İlgisizliğin, duyarsızlığın, boş vermişlik duygusunun üstesinden nasıl gelebiliriz?

Münzevi Aziz Theofanis  Bunalım, melankoli ve nedenleri

Tanrı, mutlak iyilik ve mutlak bilge iradesi ile her şeyi bizim faydamızı gözeterek işleyiş altına alır. İnsanın üstüne çöken bulanımdan bahsedecek olursak, bu fiziksel zayıflığınızdan kaynaklanmaktadır. Zayıflık uzun sürdüğünde, çevresindeki herkes tarafından terk edildiği duygusu insan ruhuna egemen olurken, kalbinde korku ve melankolik düşüncelere de yer vermeye başlar.

Ama hiçbir zaman Tanrı’nın size yakın olduğunu unutmayın. Hepimiz O’nun evlatlarıyız ve O, hiç kimseyi yalnız bırakmaz. Her şeyi, hatta en büyük musibetleri bile bizim iyiliğimiz için müsade eder. Sanırım ne demek istediğimi anladınız ve bundan dolayı da güven içerisinde kendinizi ve yaşamınızı Tanrı’nın ellerine emanet ettiniz. Kim ümidini Tanrı’ya bağlarsa, O’nun merhametini almaya da layık olur. Meryem Ana’nın şefaatini isteyin. Üzgün olduğunuz zamanlarda bu iki troparion söylensin: “Bütün kuşaklar seni mübârek sayarız (Luka 1:48), ey Bâkire Allahdoğuran; çünkü mekâna sığmayan Allahımız Mesih sende (rahminde) sığmaya râzı oldu. Senin himâyene sâhip olduğumuz için bizlere de ne mutlu; çünkü gece gündüz bizim için şefâat eylersin ve krallığın asâları senin yakarışlarınla (niyazlarınla) güçlenir. Bu yüzden ilâhîlerle sana şöyle haykırırız: Selâm, ey lütfa erişen. Rab seninledir” (Luka 1:28).

“Fethedilmez sur ve kurtuluşun kalesi olan sana, ey Bâkire Meryem, yalvarırız. Düşmanların niyetlerini dağıt, halkının kederini sevince dönüştür ve dünyanın selâmeti için şefâat eyle; çünkü sen, ey Allahdoğuran, ümîdimizsin.”

Bezginliği nasıl yenebiliriz?

Bezginliğe mi kapıldınız? Ne yapacaksınız? Manevi yönden mücadele etme ve çalışkanlığınızı yeniden alevlendirmenin yollarını bulun. Bu zihinsel zayıflık yüzünden kim eziyet çekmedi ki? Onu yenmek için savaşıyoruz ama boşa çaba gösterdiğimizi görüyoruz.

Böylece, Rabbin müdahalesini bekleyerek sabırla dayanmaktan başka bize bir şey kalmıyor. O, manevi menfaatimiz için uygun bulduğu bir zamanda bize yeni bir hayat verecek, bizi teselli edecek ve bizi güçlendirecek. Her neyse, şu yolu deneyin: Emek ve fedakarlık gerektiren bir işe girişin. Belki de ruhunuz bu sayede harekete geçecek. Yoksa, size dediğim gibi sadece sabretmeniz gerekecek. Bu bezginlik ve uyuşukluk hali geçicidir. Bazen fiziksel yorgunluk veya halsizlikten kaynaklanır. Bazen de bir nevi, beklemek gibi sebeplerden kaynaklıdır.

Tanrıdoğuran Meryem Anamız, güç kazanmamız  için Oğluna şefaat etsin. Eski çileciler gerçekten de bir hücrede kapalı, hiç kimseyi görmeden, hiçbir şeyi duymadan, hiçbir tesellileri olmadan gayretleri eksilmeden, nasıl ruhta ateşli olarak yaşadılar? (bkz. Romalılar 12:11) Tâbi ki Rab’bin lütfuyla.

Peki ilahi lütfu kendilerine çekmeyi nasıl başardılar? Sürekli, kesintisiz dua ederek. İşte bezginliğe karşı en etkili silah. Biz ise ne kesintisiz dua ediyoruz ne de sık sık. Üstelik duamız, her ne zaman dua edersek, dikkatsiz, soğuk ve kalıplaşmıştır. O halde ilahi lütfu kaybetmemiz normal değil mi?

Kalbimizin sıcaklığını nasıl koruyabiliriz?

Hissettiğiniz bu kalp sıcaklığı iyi bir  durumdur ve onu koruyup, güçlendirmelisiniz. Bu yüzden, sizden uzaklaştığını gördüğünüzde Rabbe sürekli dua ederek, dikkatinizi kalbe yoğunlaştırarak, onu bildiğiniz yoldan geri getirin. Dikkatinizin kalpten  uzaklaşmaması için ilgisiz izlenimler yaratan ve kalbinizin sıcaklığını kaçıran, sizi “ziyaret eden” tüm duyguları, tüm hayalleri, muhakemeleri  uzaklaştırmalı ve dikkat dağıtan her şeyden kaçınmalısınız.

Kalbinizde hiçbir görüntü oluşmasın ve hiçbir özen dikkatinizi çekmesin. Akıl ve kalp, aralarında hiçbir bölünme yaşanmaksızın yönünü Tanrı’ya çevirsin ve beden, sürekli terbiye edilerek ruha boyun eğsin. Kalbinizin sıcaklığını böyle koruyacaksınız. Ama unutulmasın ki, bu da ilahi merhametin bir lütfu olduğundan onu korumak için sürekli Rabbe yakarışta bulunun.

İyi ve kötü eserlere karşı tutumumuz.

Eğer iyi işlerimizle kurtulacak olsaydık, okul performansına göre değerlendirilen öğrenciler gibi olacaktık ama kurtuluş, iyi işlerin ödülü değildir. Tanrı bizi lütuf ile ve karşılıksız kurtarır. Peki, öyleyse iyi işlerimizi not edelim ve onları hatırlayalım mı? İyi bir şeyler mi yaptık veya yaptığımız iyi şeylerin sahibi miyiz? Onları unutmak hayatımızın kuralı olsun.

Aramızda aldığı nefesi hatırlayan var mı? Elbette ki hayır çünkü biyolojik yaşamımız gereği doğal bir şey olduğu gibi her şey otomatik olarak, kendiliğinden gerçekleşir. Aynısı manevi yaşantımızın sınırları içerisinde de doğal ve kendiliğinden gelişmeli, yani, Tanrı’nın iradesiyle uyum içerisinde olan herşey. Bu yüzden hatırlamak için bir neden yoktur. Öyleyse bırakalım geçip gitsin. Tanrı’nın iradesine aykırı bir işe riayet etmemeli, vicdanımızı harekete geçirerek onu güçlendirmeli, bir an önce tövbe edip en kısa süre içinde de kendimize çekidüzen vermeliyiz.  
Ölümcül günahlar için bir şey söylememe gerek yok. Kurtuluş için gayretle mücadele eden bilinçli Hristiyanların yaşamında zaten bu tür şeylere yer yok. Ama bazen hafif sayılan günlük günahlar işlenir; aklımızdan bir takım kötü düşünceler geçer, ağzımızdan bir takım yakışıksız sözler dökülür, kargaşalıklar yüreğimizi bulandırır. Bütün bunlar için vicdan azabı duyabiliriz. Ne yapacağız peki?

İhtirasa yenildiğimiz an, içimizden Rabbin huzurunda içtenlikle tövbe edelim. Her akşam, uyumadan önce günün olumsuzluklarının bir hesabını yapalım ve Yaratıcımızdan af dileyelim. Son olarak, ilk fırsatta ruhani babamıza koşalım ve günah itirafında bulunarak Tanrı’nın afını alalım.

Yaşam eserleri ve yaşamsal kaygılar

Dünyasal yaşayan insanlar dünyevi işlerle meşgul olurlar, dünyayı reddedenler ise göksel eserlerle. İnsan, nasıl ikisinin arasında bocalayıp yürüyebilsin? Dünyanın dostu olanlar Tanrı’nın düşmanıdırlar. Açıkça görülüyor ki ortası bir seçenek yoktur. Bununla birlikte, dünyasal eserler ve yaşamsal uğraşılar olmaksızın yaşayamayız. O halde ne yapacağız? Çok basit. Yaşamsal gerekliliği olan dışsal her işi yerine getireceğiz ama kalbimizin ele geçirilmesine izin vermemek üzere, içsel olarak da ondan uzak duracağız.

Tüm yaşamsal eserler ilgi ve özen ister ama biz bunları sevgi, sabır ve Tanrı’nın iradesine uygun eserlere dönüştürebiliriz. Üstüne üstlük en zorlu sorumlulukları üstlenirken bile kalbimiz dua halinde olabilir.

Kendinize dikkat edin ve sabredin

Bitmek bilmeyen kaygılardan kaynaklanan en büyük tehlike, insanın Tanrı’yı unutması ve manevi yaşamın ikinci plana geçmesidir. Bunu deneyimlediğinizi düşünüyorum. Korktuğunuz gibi ilahi gayretin  tamamen soğuması üzücü olacaktır. Ancak bu, yaşamsal eserlerin kendisinden değil kendi ihmalimizden kaynaklanmaktadır. Düşünceler, duygular, arzular ve dünyevi kaygılarla kendimizi “bulandırmaya” izin veriyoruz.

Ruhun bu bulanıklığından kaçınılabilir mi? Evet. Her şeye dua ile başlayarak, umut ile devam ederek ve şükür ile ruhunuzdan uzaklaştırmayacaktır. Yine, bir işi bitirdiğinizde ve bir diğerine başlamadan önce, yaşamsal önem taşıyan şeyleri bir süreliğine aklınızdan ve kalbinizden uzaklaştırın. Yalnızca Tanrı ile kalın. Tüm dikkatinizi, her duygu ve düşüncenizi O’na verin. Eğer isterseniz, Mezmurlar Kitabın’dan sevdiğiniz ayetler tekrarlayın.

Çalışırken zihinsel olarak dua edin ve içinizdeki duanın kesildiğini her anladığınızda gecikmeden zihinsel mücadeleye yeniden başlayın. Ayrıca dua ile ilgili kitapları da okuyun. Böylece ilahi arzunuz yavaş yavaş alevlenecek ve Tanrı’ya giden yolunuz hızlanacak. Hayatınızın ana kaygısı bu olsun. Sizi dua tesellilerinden mahrum bırakmaması için Tanrı’ya yakarışta bulunun.

İnsan işlerinin hiçbiri çaba göstermeden başarılmaz. Manevi işler de çok ve kesintisiz emek ister. Hayatımız kaygılarla dolu. “Hepsinden  kurtulmak istesek hayatta kalamayız. Ayrıca ilahi yasa bize böyle bir şey dayatmıyor. Münzeviler bile küçük sebze bahçelerinde ekim biçim yapıyor ve doğal olarak onlara ilgi gösteriyorlar. Ancak, kaygılarımızın bizi yıpratarak tüketmemesi için çalışmalıyız. Bunları asıl işimiz olan ruhumuzun kurtuluşu değil, yan uğraşımız olarak görelim.

“Kaygıların içinde manevi uyanıklığı nasıl koruyabilirim?”

 Ne yaparsanız yapın, yürekten, dikkatli, sistemli, acele etmeksizin yerine getirin. Size herhangi bir iş mi verildi? O işi size Tanrı vermiş gibi kabul edin ve O’nun işi olarak yapın. Böylece düşünceniz Tanrı’ya yakın olacaktır. Bunun için mücadele edin, O, size yardım edecektir.

Yaşamsal kaygılar sizi o kadar çok boğar ki, dua etmeye bile fırsatınız olmaz. Bu, düşmanın bir başarısıdır. Ev, yiyecek, gıda ve daha birçok şey insanın iyi yaşaması için gereksinimdir. Bu yüzden, elde edilmelerine özen göstermemiz gerekiyor.  Bu yüz kızartıcı bir şey değildir. Tanrı hayatımızı bu şekilde düzenlemek istedi. Ancak, iyi olan her şeyi kötülüğe çevirmek için durmaksızın çaba gösteren kurnaz şeytan, makul, ölçülü ve sağlığına özen gösteren insanı ayartarak onu sürekli ve kaygılı birisine dönüştürerek aklını karartır ve kalbini daraltır. Bu durum ne az ne çok, ilahi iradeye güven konusunda Rabbin öğütlerinde tedaviyi amaçlayan psikolojik bir hastalığın yaratılmasıdır: Öyleyse, “Ne yiyeceğiz?” “Ne içeceğiz?” ya da “Ne giyeceğiz?” diyerek kaygılanmayın. Uluslar hep bu şeylerin peşinden giderler. Oysa göksel Babanız tüm bunları gereksindiğinizi bilir. Siz önce O’nun egemenliğinin ve O’ndaki doğruluğun ardından gidin, o zaman size tüm bunlar da verilecektir. O halde yarın için kaygılanmayın. Yarının kaygısı yarının olsun. Her günün derdi kendine yeter (Matta 6:31-34).

Bunun anlamı hiçbir şey yapmayalım demek değildir ama ihtiyaçlarımızı gözeterek ve gerekli olanların farkında olarak, gereksiz yere bedensel ve psikolojik çaba gerektiren, sınırlarımızı zorlayan gereksiz kaygılar yüklenmemek anlamına gelir. Aşırı çok şeyle uğraşmanın günahlı tarafı, insanın bencilce ve kendi kendine yeterli olma çabası peşinde koşmasıdır. Her şeyi kendi başına yapmak, her şeyi Tanrısız başarmak istemesidir. Bütün ümitlerini, bütün yeteneklerini ve ellerindeki maddi imkanlarını kendine bağlayarak ilahi iradeyi yok sayması hatta onu hor görmesidir. Aynı şekilde aşırı çok şeylerle uğraşanlar için hayatın temel amacı servet sahibi olmaktır. Dünya yaşamını kendilerine nihai amaç olarak görüyor, sonsuz yaşam konusunda da duyarsızlık gösteriyorlar.

Çok fazla şeyle uğraşmak Tanrı’ya karşı savaşan bir ruh edinmek demektir. Aşikar değil mi? Öyleyse bu kötülüğe karşı savaşın! Düşmana, sanki sizi cinayet işlemeye çağırıyormuş gibi direnin! Bana, “nasıl mücadele edeceğim?” diye soracaksınız. Başlayın, süreç içerisinde öğreneceksiniz… Her şeyden önce dua ile başlayın. Onu (duanızı) yaşamsal her kaygıdan kurtarın. Devamında diğer tüm eylem ve uğraşlarınızda aynısını yapın. Yöntem gayet basit: dua zamanı aklınızda muhakeme görünür görünmez vakit kaybetmeden onu yok edin. Eğer bir daha gelirse, onu bir daha yok edin. Sürekli ve yorulmadan devam edin. Dua ederken zihninizin bir an bile kaygılara takılıp kalmasına izin vermeyin. Bu bir mücadele! Meyvelerini er geç toplayacaksınız. Yeter ki sabretmeyi ve dayanmayı bilin.

Beyhude uğraşlar nelerdir?

Kutsal Komünyon için hazırlanmak istediniz ama ayartmalardan uzaklaşmayı başaramadınız. Birçoklarının size gelip kendilerine hizmet edilmesini istediğini söylüyorsunuz. Bununla birlikte, komşularının hizmeti beyhude bir çaba değildir. Tanrı’nın işidir. Bu işi sadece O’nun adına ve komşu sevgisi için yapın, başka bir şey için değil. Ailenin yükü de sizin omuzlarınıza düşüyor. Ama ailevi meseleler, kutsal yasayı ihmal etmeksizin ve vicdanlı hareket ettiğiniz sürece, beyhude uğraşlar değildir. Beyhude çabalar, tutkuları tatmin etmeyi amaçlayan, günahkar, faydasız ve insana yararı olmayan işlerdir. O halde, hayatınızda beyhude uğraşları beyhude olmayan uğraşlardan ayırt edin. İkinci kategori her zaman Tanrı’nın iradesine uygun hatta Tanrı’nın izzeti için işlenebilir.

Dünyevi olan her şeyden kurtulmak mümkün mü?

Bu dünyanın her şeyinden ve tüm bağımlılıklarından kurtulmak, yani dünyevi olan her şeyden kurtulmak, bu hayatta pek çok insan için fiilen imkansızdır. Bu sadece keşişlerin ve özellikle de münzevilerin başarabildiği bir şeydir. Ama bununla birlikte, Rabbin Dağdaki konuşmasından da anlaşılacağı gibi her birimizin kalbimizi dünyevi tutkulara bağlılıktan kurtarması mümkündür. Farzedelim sizler zenginsiniz. Eğer servetinize umut bağlamazsanız, Rab istediği zaman şikayet etmeden zenginliğinizden uzaklaşmaya hazırsanız, ihtiyaç sahiplerine sürekli ve istekli bir şekilde yardım ediyorsanız, doğru yoldasınız demektir.

Yaşamsal koşullara uyum sağlamak

Hayatımızdaki olayların akışına gelince, onları değiştirmeye dair gücümüzün olmadığına dair bir karar alalım. Öyleyse Tanrı’nın bahşettiği şartlara uyum sağlayabilecek bilgeliğe sahip olalım.  Sadece bu şekilde her koşul içerisinde huzur sahibi bireyler olabiliriz.

Herhangi bir nedenden dolayı büyük bir sorunla karşılaştığınızda, her şeyden önce sabırlı olmanız gerekir. Sabır olmadan yaşayamayız. Bu dünyada bir şeyler için sabretmeden yaşayabilen insan yoktur. Bunu her zaman hatırlayın ve içinizden daima tekrarlayın: “En mutlu görünen insanlar bile dayanılmaz yüklere katlanmak zorunda kalırken, ben neden sabretmeyeyim?”

Aynı zamanda sizi zihinsel olarak dinlendirecek ve sizi tatmin edecek bazı uğraşılar bulmaya gayret edin. “Peki, ne ile uğraşayım?” diye sorabilirsiniz. Her zaman uğraşacağınız, size meşgul eden bir şeylerin olması yeterlidir. Eğer uğraşacak, size hoşça vakit geçirecek bir şeyiniz yoksa, o zaman iyi kitaplar okuyun. Ayrıca doğayı sevmeyi ihmal etmeyin. Her mevsimde doğanın kendine özgü güzellikleri vardır. Onları keşfedin ve tadını çıkarın. Orada saklı bir bilgelik var. Bilge olmak istiyor musunuz? O zaman bunu gerçekleştirin!

 Mesela tüm köyün iyi meleği olabilirsiniz. Yoksulluğun, hastalığın, felaketin olduğu her yere koşarak, kendi isteğinizle gider, elinizden geldiğince komşularınıza yardım edersiniz. Bu uğraş insan ruhuna büyük bir teselli verir. Acımasız bir egoist olduğunuz sürece, dünyanın tüm altınlarına sahip olsanız bile mutluluk beklemeyin. İçimizdeki bu vahşi bencilliğe yer vermemeliyiz. Eğer bunu kendi başınıza gerçekleştiremezseniz, Tanrı üst üste darbeler göndererek bunu yapacak. Acımasızlığından değil sevgisinden yapıyor. Nedeni ise, sadece alçakgönüllü kimselerin içinde yer aldığı göklerin krallığına girmenizi istemesinden.

Dikkat dağınıklığından kaçınmak

Her birimiz dikkatini dağıtmadan ve stresten uzak bir şekilde olanakları dahilinde günlük olarak yaşamını düzenlemek zorundadır. Bir işe girişince dikkatinizi bir başkasıyla dağıtmayın. Bitirene kadar kendinizi tamamen ona verin. Bitirirken de sonrasında ne yapmanız gerektiğini düşünün. Onu iyice düşündünüz mü? Dikkatinizi tamamlanana kadar tekrar yeni bir projeye odaklayarak sakince çalışmaya başlayın.

Sabah yataktan kalktığınızda güne seher duasıyla başladınız mı? Aklınız duada sabitlensin. Aklınızın orada burada “gezinmesine” izin vermeyin. Duadan sonra sabah içeceğinizi hazır edin ve onu alır almaz işe koyulun. Her zaman bu şekilde faaliyete geçin.

Birçok iş ile meşgul olmak dikkat dağınıklığına neden olmaz ama onlarla başa çıkma şeklimiz, uyguladığımız metot.  Bir iş yaparız ve kafamızda birçok farklı iş sıkışır. Öyleyse hepsini uzaklaştırın ve tek bir işle elleriniz meşgul olduğu kadar aklınız da meşgul olsun.

Münzevi Aziz Theofanis  “Manevi Yaşamda rehberlik”  Paraklitos Manastırı yayınları

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yaşamsal eserler ve yaşamsal kaygılar.